MANİSA

MANİSA
1) Muradiye Cami ve Külliyesi

1583-1592 yıllarında III. Murat için yapılan caminin içerisinde medrese, imarethane ve dükkanlar bulunmaktadır. Proje olarak Mimar Sinan’a ait olan külliye Mimar Mahmut Ağa tarafından başlanmış ancak Mimar Mehmet Ağa tarafından devam edilmiştir. Külliyede kesme taşlardan yapılmış ters T planlı cami en göz alıcı kısım olup, klasik bir Osmanlı mimarisinin en zarif örnek yapılarından bir tanesidir. Caminin ortasında büyük merkezi kubbe yer alırken, yanlarında mihrap çıkıntısında ise tonozlu çatı sistemi ile örtülmüş şekildedir.
Kuzey noktasında ise şerefli bir çift minaresi bulunuyor. İç mekanı ince süslemeler ile bezenmiş olan bu yapıya fildişi, sedef ve bağa kakmalarla bezenmiş çift kanatlı bir kapıdan giriş yapılmaktadır. Mermer minberi değerli bir sanat eseri olup, mihrap duvarı ise İznik çinileriyle döşenmiştir. Üst taraftaki pencereleri cam işi süslemeler ile mermerden yapılmış olan hünkar mahfilinin tavanı malakari işlemelerle, kubbe, tonoz, kemer ve pencerelerin etrafı ise kalem işleri ile bezenmiştir.
Medrese planı klasik Osmanlı mimarisine bağlı kalınarak inşa edilmiş olup, güney ve batı yönlerinde odalar bulunuyor.Medrese ve caminin arasında yer alan avluda 1812 yılında Karaosmanoğulları’ndan Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış olan kütüphane yer alıyor. Bu kütüphane günümüzde Mimar Sinan Çocuk Kütüphanesi hizmet binası olarak faaliyet göstermektedir. Üstü kubbe ile örtülmüş odaların içinde ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır. İmarethane ise medrese ile aynı planda olup avluyu U şeklinde saran mutfak, yemekhane ve erzak depoları bulunuyor.

2) Manisa Kalesi

Manisa ilçe merkezinde bulunan Sipil Dağı’nın kuzey bölümünde kalıntıları bulunan Manisa Kalesi, iç kale ve dış kale olarak iki bölümden meydana gelmektedir. Helenistik Dönem’de şehrin Akropolü olarak Sipylos Dağı üzerinde bir kale yer alıyordu. Bu kalenin ne zaman kim tarafından yapıldığı bilinmiyor ancak, Magnesia kentinin surlar ile çevrildiği bilinmektedir. M.S. 17 depreminde kalenin yıkıldığı düşünülüyor. Bizans Dönemi’nde iç kale önemli ölçüde yenilenmiş ve dış surlarla çevrilmiş olduğu görülmektedir. Bu surlar sayesinde Arap akınları sırasında direnişlerde büyük ölçüde etkisi olmuştur. İç kale 1222 yılında İmparator III.Joannes Dukas Vatatzer zamanında yapılmıştır. 14. yüzyılın başlarında bu surlar takviye edilmiş.
Ardından Saruhanoğulları kaleyi onarıp kullanmaya devam etmişlerdir. Dış kalenin içerisindeki kalıntıları yer alan Hacet Mescidi Saruhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı zamanında restore edilen Manisa Kalesi, 15. yüzyılda surlar çok fazla hasar gördüğü için herhangi bir önemi kalmamış, yerleşme alanı surların dışına taşmış ve kent dini yapılar çevresinde yayılmaya başlamıştır. 17. yüzyılın başlarında Polonyalı Simeon şehri görmüş ve seyahatnamesinde dağ üzerinde ahşap bir Ermeni Kilisesi olduğundan bahsetmiştir. 1654 senesinde Katip Çelebi ise dış surların harap olduğundan bahsetmektedir.

3) Kula Evleri

Labirenti andıran ve bazı noktalarından iki kişinin yan yana yürüyemediği dar sokakları ahşap evlerle donanmış olup her an karşınıza bir cami, türbe ya da çeşme karşınıza çıkabiliyor. Manisa‘da gezilecek yerler arasında Geleneksek Kula Evleri yer alıyor şüphesiz. Osmanlı kent dokusunu olduğu gibi yansıtan bu evler, 18. yüzyıl mimarisinin en güzel örneklerindendir. Şehrin her bir noktasında rastlayabileceğiniz evler, Türk Evi olarak nitelendirilmektedir. Geniş aileler için tasarlanan evler genellikle iki katlı olarak inşa edilmiştir. Kiremit ile yapılan çatıların saçak altlarında yapılan süslemeler ise görenleri bir hayli etkiliyor. Evlerin çoğu bahçeli olup, bugüne dek dokusunu hiç bozmadan korumaya devam etmektedir. Anıt kent olma özelliğine sahip olan Kula’daki bu evler gelip görmeniz adına siz ziyaretçilerini bekliyor.

4) Niobe Doğal Anıtı

İçerisinde Spil Dağı’nın ismi geçen hikayelerden bir tanesi de Niobe’ye aittir. Manisa’da doğan Tantalos’un kızı Niobe, anlatılan bir efsaneye göre Tanrıça Leto ile birlikte çocuklukları bu yörede geçmiştir. Sonraki yıllarda Thebai Kralı Amphion ile evlenen Niobe’nin yedi tane kız olmak üzere yedi erkek tane de erkek çocuğu olmuştur. Çocukluk arkadaşı olan Zeus eşi olan Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu olmuştur.
Niobe her daim çocukları ile övünüyor olup sayıca fazla olmasını ve Leto’nun yalnızca iki çocuğa sahip olduğunu söylmesi üzere Tanrıça Leto’yu öfkelendirmiş ve çocuklarından Niobe’yi cezalandırmalarını istemişlerdir. Apollon ve Artemis’in oklarıyla öldürülmüşlerdir. Niobe çocuklarının cansız bedenleri başında günlerce ağlamıştır. Niobe’nin bu haline acıyan Zeus bu acıya son vermek adına Spil Dağı yamaçlarında taş haline getirir.
Karaköy semtinde yer alan kadın başı heykelindeki göz çukuru şeklindeki girintilerinden sızan sular için Niobe’nin gözyaşları olarak yorumlanmıştır ve halk arasında “Ağlayan Kaya” olarak kalmıştır. Yakından gördüğünüz bu kaya oluşumuna uzaktan baktığınız da ise kadın şeklinde görünüyor.

5) Manisa Müzesi

Yıllar boyunca halkın yaşam tarzlarını, üretim şartlarını, dini inançlarının bir göstergesi olan tüm belgeler toparlanarak koruma altına alınması ve sergilenmesi üzere Manisalılar tarafından, ilde ne kadar kültürel varlık varsa hepsi toparlanarak bir araya getirilmiştir. İlk zamanlar Muradiye Külliyesi’nin medrese bölümünde depolanarak sergilenmeye devam ederken, eserlerin çoğalması üzerine girişimler sonucu 29 Ekim 1937 günü zamanın valisi Murat Germen’nin de katıldığı bir törenle müze olarak düzenlenerek açılmıştır. Medresenin yetersiz kalmasıyla birlikte 1972 yılında onarım çalışmalarının yapılmasının ardından bir düzenleme yapılmış ve imarethane bölümünde arkeolojik eserler sergilenirken medrese bölümünde ise etnografik eserler sergilenmeye başlanmıştır. Batı Anadolu’nun farklı bölgelerinden toplanan arkeoloji bölümünde sergilenen eserler, bölgede yaşamış eski uygarlıkların kültür ve yaşam tarzları hakkında bilgi veriyor olması yönünden oldukça mühimdir. Arkeoloji kısmında bronz çağdan Bizans dönemi sonuna dek lahitler, mezar taşları, mozaikler, toprak kaplar, heykeller, büstler, cam ve fildişi objeler sergileniyor.
Etnografik eserlerin sergilendiği bölümün içeriği; giysiler, silahlar, saray ve tekke eşyaları, çini sanatımızdan çeşitli örnekler, 17. ve 18. yüzyıla ait yazma eserler ve yazı takımları, kur’an ve cüz muhafazaları ile oyma ve fildişi kakmalarla süslü hakiki kündekari tekniği ile yapılmış Ulu Camii minber kapısından oluşmaktadır.
Diğer bir önemli yönü ise, Lidya Krallığı’nın başkenti olan Sardes Örenyeri’nde 1958 senesinde bu yana sürdürülen kazılarda elde edilen eserlerin burada sergileniyor olmasıdır. Yine aynı yerden çıkarılan eser ve mozaiklerin bulunduğu Sart salonu; gümüş eşyalar, altın takıları ve oyun takımlarının örnekleri ile birlikte antik çağdan Osmanlı dönemine kadar uzanan döneme ait altın, gümüş ve bronz sikkelerin yer aldığı hazine odası ayrı bir ilgi görmektedir.

6) Turgutlu Kent Müzesi

Geçmişin tarihini geleceğe yansıtmak amacıyla hayata geçirilen Kent Müzesi, Cumhuriyet tarihi ile gerçekleşen Türk Gelenek, Görenek ve Adetleri’yle birlikte yansıtmaktadır. 1927-1928 senelerinde inşa ettirilen Üzümcü Konağı, mimari açıdan Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana ayakta kalabilmiş sivil yapılardan bir tanesidir. 1930 senelerine dek hükümet konağı olarak kullanılmış olan konak belediye tarafından satın alınarak müzeye dönüştürülmüştür. Müze bodrum, bir ve ikinci kattan oluşmaktadır. Müze, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’da Milli Mücadelesini başlatıldığı günün yıl dönümü olan bir 2017 yılının 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı gününde faaliyete girmiştir.

7) Akhisar Müzesi

1933 senesinde Ali Şefik Hastanesi olarak inşa edilen yapı, aynı sene içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiş 1992 yılına kadar Ali Şefik Ortaokulu olarak hizmet vermiştir. Sonraki yıllarda Öğretmen Evi olarak faaliyet göstermiştir. 2006 senesinde Akhisar Müzesi’nin yeri olarak düşünülmüş ve 2007 senesinde onarım çalışmaları 2011 senesinde bitirilerek ertesi sene kullanıma hazır hale getirilmiştir. Toplamda 11 bölümden oluşan müze içerisinde 1451 eser bulunuyor olup arkeoloji ve etnografik eserler sergilenmekteydi.
Arkeolojik dönemde 11-18 milyon yaşında fosiller, el aletleri, M.Ö. 6000-3000 senelerine dayanan Yortan seramikleri, M.Ö. 700-500 senelerine ait seramik, Hellenistik Dönem seramikleri, yağ kandilleri ve cam eserler sergilenmektedir. M.Ö. 500’lü yıllara dayanan lir çalan Eros, aslan başlı küpe, Herakles mührü, altın yüzük, kolye, iğne, Hıristiyanlık Dönemi’ne ait günlük alet ve eşyalar da bu bölümde sergilenmektedir. Etnografik bölümde; cam kase, tabak sürahi gibi günlük gereçler, Osmanlı Dönemi’nde kullanılmış gaz lambaları ile ve diğer günlük kullanım eşyaları, tabanca ve tüfekler ile çeşitli büyüklükte kılıçlar ile birlikte yöresel kıyafetler ve bölgeye ait el işi halılar da sergilenmektedir.

8) Kurşunlu Kaplıcaları

Sokakları ve yeşillikleri ile doğal cennet olarak nitelendirebileceğim Kurşunlu Kaplıcaları, yılın her mevsimi yerli yabancı turisti kendisine çekmektedir. Salihli ilçesinde yer alan Kurşunlu, pek çok hastalığa deva olmakla birlikte ruhunuzu da dinlendirmektedir. Şehrin hengamesinden uzaklaşıp kendinizi doğanın içine bırakmak için en ideal noktalardan. Konaklama hizmeti de sunan kaplıcalar, Salihli Belediyesi’nin katkılarıyla gelişip büyüyen kaplıcalar 80 küçük otel ve 170 yatağıyla tüm misafirlerine kucak açıyor. Kaplıcaların sıcak suları romatizmalara ve diğer kemik ve kas rahatsızlıklarına birebir şifa olmaktadır.

9) Urganlı Kaplıcaları

Manisa’nın Turgutlu ilçesinde yer alan Urganlı Kaplıcaları, adeta bir şifa kaynağıdır. Turgutlu ilçesinin en önemli turizm merkezi olan kaplıcalar yolunuz şehre düştüğü vakit uğramanız gereken yerlerden biridir. 60 derecelik su sıcaklığına sahip kaplıcaların, romatizma, siyatik, hemeroit, cilt, sinir ve kadın hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Su, içme suyu olarak kullanıldığında ise mide, bağırsak ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Etrafında açık yüzme havuzu bulunan bir işletme bulunuyor.

10)  Emir Kaplıcaları

Kaplıcaları ile oldukça zengin bir bölge olan Manisa’da bir diğer seçeneğiniz Kula’daki Emir Kaplıcaları’dır. Roma Dönemi’ne ait çeşitli hamam kalıntısını bulabileceğiniz Emir Hamamları olarak adlandırılmış. 37 aparttan meydana gelen konaklama hizmetine sahip olan kaplıcalar size hem şifa verir hemde konforlu bir konaklama imkanı sağlıyor. Odalara da şifa kaynağı bu sular ulaştırılmaktadır.

11) Sarıgöl Afşar Barajı

Manisa’nın Alaşehir Çayı üzerinde yer alan Sarıgöl Afşar Barajı, 1973-1977 arasında inşa edilmiştir. Toplamda 13 bin 500 hektarlık alanı kapsayan baraj sulama ve taşkın kontrolü amacını gütmektedir. Doğası ile bölgedeki en sevilen yerler arasında bulunan barajda, restoran ve kafeler bulunuyor ancak dilerseniz barajın etrafını saran yeşilliklerin arasında da piknik yapabilir ve balık tutabilirsiniz.

12) Demirköprü Barajı (Salihli)

Manisa merkez ilçeye 105 kilometre mesafede yer alan Demirköprü Barajı’nda çalışanların lojmanlarının bulunduğu bahçelik ve çamlık bir alandır. İçerisinde bir de gazinonun yer aldığı barajın etrafında piknik yapma olanağına sahipsiniz. Ormanlarla donanmış bu barajda balık tutma olanağı yüksek olduğu için balıkçıların avlandıkları noktalardan biridir. Tüm bunların yanı sıra halk hıdrellez döneminde buraya pikniğe gelmektedirler.

13) Sevişler Barajı (Soma)

Soma-Savaştepe yolundan saparak devam edilen yol güzergahında bulunan Sevişler Barajı, Soma Termik Santral ünitelerinin su ihtiyacının karşılanması amacıyla ve Bakırçay’ın yol açtığı taşkınları önlenmesi amacıyla yapılmıştır. 1981 yılında yapımı tamamlanan Sevişler Gölü, piknik yapmak ve balık avcılığı yapmak için oldukça elverişlidir.

14) Şehzadeler Parkı

Şehzadeler şehri olarak ünlenen Manisa’daki Şehzadeler Parkı bir diğer adıyla Masal Park, 2018 senesinin sonlarına doğru kullanıma açılmıştır. Sümerbank arazisi üzerine yapılan park, açıldığı günden bu yana yalnızca yerli halkın değil çevreden gelen tüm ziyaretçilerin akınına uğruyor. Yapımında belediye tarafından gerekilen tüm özen gösterilmiş olup hiç bir ağacın kesilmemesi konusunda hassas davranılmıştır. Parkta yürüyüş yaparken tarihi bilgilerle aydınlanacak, biyolojik gölet ve kafe bulunuyor. Manisa’da dinlemek için bir yer arıyorsanız Şehzadeler Parkı’nı tercih etmenizi öneririm. Park içerisinde Manisa’da ve Türk İslam Dünyası’ndaki 32 tane önemli tarihi eserin bulunduğu Minia Şehzadeler, 478. Yıllık bir gelenek olan Mesir’in atılma anının canlandırıldığı Dioramik Mesir Müzesi ve çocukların dikkatlerini çeken çizgi film karakterlerinin bulunduğu Masal Parkı yer alıyor.
Özellikle çocuklu aileler tarafından gençlere tarihi göstererek öğretmek isteyen anne babalar parka özel ilgi gösteriyor. Girişinde tarih boyu kurulmuş olan 16 Türk İslam Devletleri’nin bayrakları bulunuyor. Buradan hareketle devam ettiğiniz takdirde Minia Şehzadeler bölümünü görecek ve burada Selçuklu Osmanlı dönemi hakkında detaylı bilgiler verilmektedir.

15) Spil Dağı Milli Parkı

Gediz Havzası üzerinde konumlanan Bozdağlar’ın bir ucunda farklı bir kütle oluşturarak doğu-batı yönünde uzanan Spil Dağı, yüksekliği 1513 metreyi bulan kalker bir kütledir. Bu kalker kayaların yapısı Jeolojik ve Jeomorfolojik yapıda olup bünyesinde; kanyon vadiler, dolin gölleri, lapyalar, mağaralar, 120 türü aşan zengin bitki örtüsü, yaban hayatı ortamı beslemektedir. Milli parkın içerisinde; tavşan, kurt, çakal, domuz, tilki, sansar, porsuk, sincap, kirpi, gelincik, doğan, atmaca, kartal, akbaba ve ötücü kuşların neredeyse çoğu yaşamaktadır. Gerekli tüm özellikleri barındıran Spil Dağı, 1968 milli park statüsüne kavuşmuştur.
Ormanla birlikte tüm alan toplamda 6860 hektarlık bir büyüklükte olup, 1995 senesinde At Alanı Yaylası’nın belirli bir kısmı turizm merkezi kurulması için ayrılmıştır. Parkı doğusunda 600 metre yükseklikte kalkerlerin erimesi sonucu meydana gelmiş Sülüklü Göl bulunuyor. Derinliği 1-2 metre kadar olan gölün çapı ise 100 metredir. Zengin fora içeriği ile kızılçam, karaçam, saçlı meşe karışık olarak yer alır. Göze çarpan diğer bitkiler arasında ise meşe türleri, sürüngen ardıç, laden, funda, defne ve mersin yer alıyor.
Spil Dağ’ında Kybele Kaya Kabartması, Frig özelliklerinı taşıyan Lidya’ya ait kalıntıları olan kaya mezarları, Yarıkkaya’nın yakınlarında her biri kayaya oyulmuş olan evler ve bir taht olduğu görülmektedir. Çaybaşı’nda Niobe Doğal Kaya Anıtı, Manisa Kalesi kalıntıları belli başlı kültür varlıkları olarak sıralanabilir. Peki bu parkın içerisinde neler yapabilirsiniz? Günübirlik olarak kamptan tutun, piknik, spor ve oyun alanlarına kadar pek çok şey yapabilirsiniz. Ayrıca dağcılık için de önemli bir alandır. Yine içinde bulunan iki adet kır gazinosu, iki adet restoran ve 124 yatak kapasiteli dağ evlerinden yararlanabilirsiniz.

16) Kula Volkanik Jeoparkı

UNESCO tarafından Jeopark olarak ilan edilen Divlit Yanardağı, yaklaşık olarak 15 bin yıl önce patlamış olup 60 kilometrelik bir alana yayılmıştır. Sert ve dik yamaca sahip olan dağ 60 metre yüksekliğin olması sebebiyle bu adı almıştır. Her sene yürüyüş aktivitelerinin düzenlendiği parkta, tırmanması ne kadar zorlu olsa da keyifli bir yolculuğun ardından zirveden tüm Kula’yı görme imkanı her şeye değecek. Türkiye’deki en genç volkanik sahalardan biri olan bu jeoloji parkı, asına baktığımızda yanık bir miras.
Bir Jeopark müzesi olarak da düşünülebilir. Diğer bilinen ismiyle Divlit Yanardağı olarak anılan Kula Volkanik Jeoparkı, zirvesinden şehre baktığınızda lavların tam kent sınırında durduğu ve korkunç bir durumdan nasıl kurtulduğunu görebilirsiniz. Zirveden kente kadar her yer siyahlarla kaplı olup, Kula Yanardağı pek çok lav mağarası ve lav sütunlarını bünyesinde barındırıyor.
Bazalt sütunlarının lav akıntılarının yüksekten aktığı sırada soğuyarak katılaştığı düşünülmektedir. İçerisinde gizemli noktaları barındıran parkta 1954 senesinde yapılan bir yol yapım çalışması sırasında 200’den fazla fosilleşmiş insan ayak izlerine rastlanmıştır. Sonralardan araştırmalar yapılıyor ve 200 izden yalnızca üç kişinin ayak izleri olduğu tespit ediliyor. Yaş ile ilgili ise yaklaşık olarak Batı Anadolu’da Mesolitik zamana ait 10 bin-12 bin yıllarına işaret ediyor.

17) Çağlak Deresi

Manisa’nın Akhisar ilçesine 56 kilometre mesafede yer alan Kargı Köyü yakınında yer almaktadır. Derenin etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla bezenmiş olup, kaliteli oksijene sahiptir. Çevresinde dilediğiniz gibi piknik yapabileceğiniz alanlar mevcuttur. Her sene mayıs ayının ilk haftası Çağlak Festivali düzenlenmektedir. Keyifli anlar geçirmek için gelmek için bu dönemleri tercih edebilirsiniz.

18)Gölmarmara

 Aksihar  Salihli üzerinden ulaşım sağlayabileceğiniz Marmara Gölü, Manisa merkez ilçeye 63 kilometre uzaklıktadır. Toplamda 3400 hektarlık bir alanı kaplayan bu göl, 74 metre yükseklikte yükseklikte konumlanıyor olup 3-4 metre derinliğine sahiptir. Doğal olarak alüvyal set gölü olan Marmara Gölü, yapay kanallar sayesinde bir baraj gölü olma özelliğini kazanmıştır. Kanallar taşkın kontrolü ve yağışlı zamanlarda hatırı sayılır düzeyde su depoluyor olup, yaz dönemlerinde alanın sulanması için burası kullanılmaktadır. Gediz Nehri’nden gelen su aktarılmaya başlanmış olan gölde, yaşayan yaban hayatı hatta özellikle 144 tür su kuşu ile uluslararası önemde bir su alanı olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda gölde yaşam süren sazan balığının ne denli lezzetli olduğunu da belirtmek isterim. Gölün etrafında kamp, piknik ve balık avcılığı yapmanız mümkündür.

19)  Adala Kanyonu

Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı olan Üşümen Tepesi ve Dibek Dağı’nın içinden geçen Gediz Nehri’nin iki tarafında oluşmuş Adala Beldesi’nde, 12 bin yıl önce yanardağın patlaması sonucu meydana geldiği düşünülen Adala Kanyonu görenleri kendine hayran bırakıyor. Gediz Ovası, Demirköprü Barajı, Marmara Gölü ve antik çağda “Katakekaumene” olarak adlandırılan “Yanık Ülke” nin tam ortasında bulunan Adala Kanyonu, sönmüş lav akıntılarının arasında doğal güzelliklerinin yanı sıra Gediz Nehri’ne de yoldaş olmuş durumda. Zengin verimlilikteki toprakları bir yana dursun, yeşil doğası ve antik çağa dek uzanan tarihi ile görülmeye değer nitelik taşıyor.

20) Taşyaran Vadisi

Kula ile Uşak karayolu güzergahında 28 kilometre jeolojik bakımdan birbirinden farklı doğa harikası ve 2 bin 500 metre uzunluğunda bir yürüyüş yoluna sahiptir. Vadi suyu ile şekillenen kayalar, doğal bitki örtüsü ve güzellikleri ile tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başarıyor. 2016 senesinde tabiat parkı olarak tescil edilen vadiye inmeden hemen önce veya sonrasında oturarak soluk alabileceğiniz bir büfe yer alıyor. Çocuklarıyla birlikte gelen aileler içinde oyun oynayabilecekleri oyun alanları bulunuyor.

21) Su Uçtu Şelalesi

Manisa’nın Salihli ilçesinde konumlanan Su Uçtu Şalelesi, Türkmen Mahallesinde yer alıyor. Türkmen Şelalesi adındaki şelalelerinden bir tanesi 10 diğeri ise 30 metre yüksekliğe sahiptir. Şehir merkezine 42 kilometre mesafede yer alıyor olup ulaşımı oldukça rahattır. Küçük şelaleden yürüyerek devam ettik sonra büyük şelaleye ulaşacaksınız. Şarıl şarıl akan şelalelerin serinliği ile ferahlayacak doğanın güzelliği ile büyüleneceksiniz.

22) Kuladokya Kula Peri Bacaları

Tabiat alanı olarak ilan edilmiş olan Kulodakya Peri Bacaları, Kula’ya 16 kilometre mesafede yer almaktadır. Şiddetli yağmurlar ve rüzgarlar sonucunda meydana gelen bu harikulade görüntü, kendini izlettiren cinsten. Gediz Nehri’ni geçtikten kısa süre sonra 100 metre ilerisinde bir patika yol göreceksiniz. Kula Peri Bacalarını görmeye başlayacaksınız. Yakınına kadar gidip bu doğal güzelliği yerinde görmeniz ve dokunmanızda fayda var kesinikle. Doğal sit olanı olarak ilan edilen bölgenin etrafı bu sebeple bozulmamış durumdadır.

23) Philadelphia

Manisa Alaşehir İlçe'sinde bulunan antik kentin büyük bölümü modern yerleşmenin altında kalmıştır. Pergamon krallarından II. Attalos Philadelphos tarafından kurulan Philadelphia, Roma Dönemi'nde, tapınaklarının ve kentte yapılan festivallerin çokluğundan dolayı “Küçük Atina” diye anılmıştır. Bizans Dönemi'nde önemini koruyan kent, bu dönemde sağlam bir surla çevrilmiştir. Philadelphia’da yapılmış olan kazılarda, Roma Dönemi'ne tarihlendirilen bir tiyatro ile bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Tiyatrodaki kazı çalışmalarında sahne binasının büyük bir bölümü ile oturma bölümünün çok az bir bölümü gün ışığına çıkarılmıştır. Kentin en görkemli anıtlarından biri de sadece üç payesi korunmuş olan Aziz Jean Kilisesi’dir. 6'ncı yüzyılda yapılmış olan bazilika sonraki dönemlerde de onarımlar geçirmiştir.

24) Sardes

Antik Sardes Kenti'ndeki kazılar sonucunda ortaya çıkarılan mimari yapılar, Sinagog ile Gymnasion’dur. Sinagog M.S. 3'üncü yüzyılda inşa edilmiş eşsiz güzellikte bir yapıdır. Gymnasion, Sinagog’un yanındadır. Sinagogla kuzeyde birleşen alan Gymnasion’un Palaestra'sıdır (Güneş Okulu). Gymnasion’un süslü doğu cephesinin M.S. 3'üncü yüzyılın başında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu iki yapının kenarı boyunca uzanan kemerli dükkanlar Bizans Dönemi'ne tarihlenmektedir. Gymnasion’un karşısında “Bronzlu Ev” olarak adlandırılan büyük bir yapı yer almaktadır. Bu yapı, Tmolos (Bozdağ) Dağı’nın sırtları ile eski Lidya merkezinin arasında olup antik çağın en göz alıcı yapılarından biridir.

25) Kybele Kaya Kabartması

Akpınar Mesire yerinde düz kaya üstünde oturur biçimde betimlenen Kybele Kaya Kabartması bulunmaktadır. Kayaya oyulmuş bu figür 8x10 m. yüksekliğindedir. Hava koşullarının etkisiyle bazı kısımları bozulmuşsa da, her iki eli ile göğsünü kavraması, silindir biçiminde başlık giymesi günümüzde seçilebilmektedir. Kabartmanın sağ tarafında dört Hitit hiyeroglifinin izleri zorlukla görülebilmektedir. Kybele Kaya Kabartması, M.Ö. 13. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Kybele, bütün Anadolu yarımadasında tapınılmış olan ana tanrıçadır. (Magna Mater). Ana tanrıça Kybele’nin “Sipylene” adı altında Magnesia’da bir kült oluşturduğu belirtilmektedir. Kybele, Magnesia sikkelerinde de betimlenmiştir.

26) 
İlk İnsan Ayak İzleri

Gediz Irmağı kıyısında Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Sindel Köyü sınırları içinde 1969 yılında MTA tarafından eşine ender rastlanan “İlk İnsan Ayak İzleri” gün ışığına çıkarıldı. Ayak İzleri, Kula merkezli bir yanardağın çıkardığı tüflerin içinde yer almaktadır. Bırakılan izlerin üstü 5-100 m. yüksekliğinde bazalt curuf ile kaplıdır. İlk İnsan Ayak İzleri termoluminesans (ısı yoluyla uyarılmış ışıma) yöntemiyle tarihlendirilerek (5 bin yıl hata payı ile) 26.000 yıl öncesine ait olduğu saptandı. Bu izlerden 50 tanesi halen MTA Tabiat Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir. Bir örneği de Manisa Müzesi’nde bulunmaktadır. Gediz kıyısındaki antropolojik buluntu bilim insanlarının ilgisini çekmiştir.

27)
Thyateira

İzmir-İstanbul yolu üzerinde bulunan Akhisar İlçesi, tarihi erken bronz çağına kadar inen antik Thyateira Kenti'nin üzerine kurulmuştur. Antik Çağ'da bir dokumacılık merkezi olduğu anlaşılan kent, bölgedeki yolların kesiştiği bir noktada olması bakımından askeri ve ticari açıdan da önemliydi. Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait yedi kiliseden Thyateira Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak da ziyaret edilen kent, Tepe Mezarlığı adıyla da bilinmektedir. Akhisar dinsel turizm açısından önemli bir potansiyel taşımaktadır.


28)
Yeni Han

Hanın yapım tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Halk arasında Karaosmanoğulları tarafından 1825 -1830’larda yaptırıldığı söylenir. Han orta avlulu ve iki katlıdır. Güney, doğu ve batı cephelerine bitişik dükkanlar bulunmaktadır.
Han doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Alt kat odaları avluya, üst kat odaları revaklara açılır. Güney cephede girişi bulunmamaktadır. Kuzeybatıdaki koridor develikle (ahırların yer aldığı mekan) bağlantıyı sağlayan geçiş koridorudur. Alt katta yer alan dükkanlar bir duvarla ikiye bölünmüştür. Alt katta odaların iki bölümlü olması ve ocakların bulunmasından dolayı depo olarak kullanıldığı söylenebilir. İkinci kat dükkanların önünü yuvarlak kemerli revaklar çevreler. Üst katta, kuzey cephede sekiz, doğu, batı ve güney cephelerde yedi, birer de köşede olmak üzere toplam 33 dükkan yer almaktadır. Odaların bir kaçı hariç, tamamında ocak bulunmaktadır.
2001 yılında başlayıp, 2004 yılında tamamlanan restorasyon çalışmaları resorasyon projesine ve yapının orjinaline uygun olarak yapılmıştır. Günümüzde Yeni Han alışveriş ve kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. Hanın bugünkü kullanımından doğan ihtiyaca uygun olarak bazı mekanlar arasında geçişler sağlanmıştır.

29) Yoğurtçu Kalesi

Yoğurtçu Kalesi Bizanslılar tarafından 12. yüzyıl sonu ile 13. yüzyılın başlarında, Türk akınlarına karşı yapılmış “Neokastron”lardan birisi olduğu bilinmektedir. Gediz Ovasına hakim bir konumda bulunan kale, büyük bir kireç taşı formasyonunun üzerine kurulmuştur. Yoğurtçu Kalesi’nin oturduğu kütle, çevredeki volkanik dokudan farklı olarak, Doğu, Batı ve Kuzey yönde hiçbir bağlantısı olmaksızın tırmanılması güç, dik yamaçlı bir koni biçiminde yükselmektedir. Yoğurtçu Kalesi, iç kale ve bunu doğu, batı ve güney yönden çevreleyen dış surlardan oluşmaktadır. Dış sur, belli aralıklarla yerleştirilmiş kulelerle tahkim edilmiştir. İç kale ve surlar arasındaki alanda çeşitli mekanlara ilişkin kalıntılar göze çarpmaktadır.

30) Aigai Antik Kenti

Aigai adı eski Yunancada keçi anlamına gelen “????” kelimesinden türetilmiştir. Aigai Antik Kenti, Manisa’nın Yunus Emre ilçesinin Yunt Dağı Köseler Mahallesi yakınında bulunmaktadır. Aigai, alışılmış Hellen yerleşimlerinden farklı olarak, Ege Denizi’ne nispeten uzak, dağlık bir coğrafyada, antik ismi Aspordenos olan Yunt Dağı’nda kuruludur.
Aigai halkı kıyıya uzak, verimsiz, dağlık bu coğrafyada görkemli bir Hellen kenti kurmuş ve bu kenti 1000 yıl boyunca ayakta tutmuşlardır. Antik yazarların aktardığına göre Aigai, MÖ 2. binyıl sonlarında Yunanistan’dan Anadolu’ya göçmüş olan Aioller tarafından kurulmuştur. Bu halkın Anadolu’da yerleştiği bölge, Antik Çağ’da Aiolis olarak adlandırılmaktadır. Aigai’da yürütülen arkeolojik çalışmalar şimdilik, kentin kuruluşunun MÖ 8. yüzyıl sonlarında olduğunu göstermektedir. Aigai adının etimolojik olarak keçi ile olan bağı, kent sikkelerinde sıklıkla kullanılan keçi sembolü, epigrafik kanıtlar ve günümüzde hala temel üretim faaliyeti hayvancılık olan köyler barındıran Yunt Dağı’nın coğrafi yapısı; kent ekonomisinin MÖ 8. yüzyıldan itibaren hayvancılığa dayandığını göstermektedir. Özellikle keçi yetiştiriciliği ile ünlenen kentin Hellenistik Dönem’de de deri, dokuma ve kemik ürünler satmış olduğu anlaşılmaktadır. Ünlü kütüphanesinde parşömen kullanan ve parşömenin yaratıcısı olarak anılan Pergamon’un, parşömeni Aigailılara ürettirmiş olması ya da en azından hammaddesi olan deriyi, halkı çobanlıkla geçinen Aigai’dan almış olduğu düşünülmektedir.
Bouleuterion (Meclis Binası)
Bouleuterion’a ilişkin ilk veriler, Pergamon kazı ekibi üyelerinin 1886 yılında kentte yaptıkları araştırmalarda elde edilmiştir. Bouleuterion yakınlarında belirlenen bir arşitrav bloğu üzerindeki yazıt Apollonidas oğlu Antiphanes’in Zeus Bollaios, Hestia Bollaia ve Demos’a (yurttaşlar topluluğu) bir bina adadığını göstermekteydi. Kuşkusuz bu yazıt yıkılmadan önce Bouleuterion’un ön cephe duvarı üzerinde yer almaktaydı. Bouleuterion, Agora Meydanı’na bağlanan ana yol üzerinde (Agora Caddesi) eğimli bir arazide, doğu-batı yönünde uzanmaktadır. 24x14 metre ölçülerindeki yapı üç ana bölümden oluşmaktadır. Bouleuterion’un batıdaki giriş kısmında İon düzeninde altı adet sütunla tasarlanmış bir galeriden oluşan kulis yer almaktadır. Cavea bölümü on iki basamaklı ve yaklaşık yüz doksan kişi kapasitelidir. Orkestra ise yarım daire formundadır.Dükkânların içine yıkılan Meclis enkazında altı adet mermer heykel başı ve bu başlara ait gövdeler ele geçmiştir. Heykeller orijinalinde, Bouleuterion’un kuzey duvarının doğu bölümü ve cephe duvarının iç kesimlerinde oluşturulmuş payeler üzerinde durmaktaydılar. Heykellerden iki tanesinin kaidesi üzerinde yer alan Antik Yunanca yazı, her iki heykelin de Pergamonlu heykeltıraş, Hippias oğlu Menestratos tarafından yapıldığını göstermektedir.
Macellum
Agora Binası’nın zemin katı düzleminde, yapının doğusunda bulunan alan bir teras ya da küçük meydan şeklinde tasarlanmıştır. Bu küçük meydanda Agora Binası’ndan ayrı, fakat onunla çok yakın bir ilişki içinde olan bir yapı yer almaktadır. Söz konusu yapı Hellenlerin “Makellon”, Romalıların “Macellum” adını verdikleri bir balık veya et pazarı olarak hizmet etmiş olmalıdır.
8.56 metre çapındaki yapı, düzgün plaka taşlardan oluşturulan dört basamağa sahiptir. Yapının ilk sırasını oluşturan bazı blok taşların üzerinde ?, ?, ?, ?, ?, ?, C, gibi Hellen alfabesine ait harfler kazınmıştır. Bu durum blokların bir plan dâhilinde kesilip şekillendirildiklerini kanıtlamaktadır. Macellum’un zemini, bir ıslak mekân olarak kullanıldığı için düzgün blok taşlarla döşenmiştir. Yalıtımın sağlanması için, plaka taşlar kireç harcı zemin içine gömülmüştür.
Athena Kutsal Alanı
Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda tasarlanan kutsal alan, Arkaik Dönem surlarıyla çevrili akropolisin batı köşesinde yer almaktadır. Kutsal alan, tiyatronun doğusunda yükselen teras üzerindeki hakim konumu ve planlaması açısından Pergamon’daki Athena Kutsal Alanı ile benzerlik gösterir.
2017 yılında başlanan çalışmalar sırasında alanda MÖ 7.-6'ncı yüzyıllardan Geç Bizans Dönemi’ne kadar uzanan geniş bir tarih aralığına sahip buluntular ele geçmiştir.
Agora
Hellenlere özgü bir kavram olan Agora yaygın şekilde, eksik bir ifade ile “pazaryeri” diye tanımlanmaktadır. Agora, daha doğru ve kapsayıcı bir tanımlama ile “halkın bir araya geldiği yer” anlamında kullanılmaktadır.
Aigai Agorası, kentin yerleştiği tepenin kuzeydoğu yamacında, Agora Meydanı’nı oluşturan terasın doğusunda yer almaktadır. Söz konusu terası boydan boya geçen anıtsal yapısıyla kuzey-güney doğrultulu, fakat doğu-batı cepheli olarak konumlanmıştır. Yaklaşık 80 metre uzunluğunda ve doğu duvarı 10.50 metre yüksekliğinde korunan Agora binası üç katlı inşa edilmiştir. Yapı batıda, aradaki bir duvarı vasıtasıyla Agora Meydanı terasına yaslanmaktadır.
Tiyatro
Athena kutsal alanı terasının batısındaki çanağa inşa edilen tiyatro, kuzey rüzgarına karşı korunaklı durumdadır. Vomitorium’un güneyden dayandığı analemna duvarı, dikdörtgen şeklindeki hafif bosajlı kesme blok taşların kullanıldığı atkılı-isodomik sıralı örgüye sahiptir.
1,35 metre kalınlığındaki duvar Eumenes II dönemi duvar karakteristiğiyle benzerlik taşımaktadır. MÖ 2. yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülen analemna duvarının MS 17 depremi sonrasın iptal edildiği ve güneyde eklenen bir vomitorium ile son bulduğu anlaşılmaktadır. Yeni inşa edilen analemna duvarı da vomitoriumun güneyine kadar taşınmıştır. Batı yönünden cavea’ya geçiş veren doğu-batı doğrultulu vomitorium kademeli olarak inen üç kemerden oluşmaktadır. Kireç harçlı dolguya sahip duvarları, orthostatik görünüm kazandıran isodomik sıralı teknikte inşa edilmiştir.
Kazısı tamamlanmış olan Bouleuterion’da tanrıça Hestia Bollaia’ya ait bir heykel ve Bouleuterion’un inşasına katkı sağlamış Diaphenes-Antiphanes Ailesi’nin altı üyesine ait heykeller bulunmuştur.
Aigai MS 3. yüzyılın 2. yarısında bölgeyi etkileyen Barbar akınları (Gotlar) sırasında bilinçli olarak terk edilmiştir. Bizans Dönemi’nde Aigai’da kasaba boyutunda bir yerleşim vardır. Bu dönem insanları, eski kentten kalan geri dönüştürülebilir veya satılabilir malzemeyi toplamışlar, bunun için kentteki yapıları yıkmış ve enkazlarını karıştırmışlardır. MS 12.-13'üncü yüzyıllara tarihlenen bir kilise ve kentin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş basit mimari yapılar bu döneme aittir. MS 13'üncü yüzyıldan sonra ise Aigai’da herhangi bir yerleşim faaliyeti bulunmamaktadır.



whatsapp ile iletişime geç