NEVŞEHİR

NEVŞEHİR
1) Nevşehir Kalesi

Nevşehir merkeze bağlı Eski Mahalle’de yer alan Nevşehir Kalesi’nin, tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmiyor. Ancak sağlam bir bazalt kaya üzerinde kurulu olan kalenin, 12. yüzyılda Selçuklular Dönemi’nde Bağdat Kervan Yolu’nun korunması amacıyla inşa edildiği tahmin ediliyor. Osmanlı Dönemi’nde Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından onarılan Nevşehir Kalesi, Cumhuriyet Dönemi’nde ise burçlarla desteklenerek yeniden restore edilmiş. Moloz ve kesme taşlardan inşa edilen kalenin sur duvarlarının, hala sapa sağlam ayakta durduğunu belirtmeliyiz. Ovaya hakim bir yerde bulunan kalenin, her ne kadar Kervan Yolu’nun korunması amacıyla inşa edildiği düşünülse de, yapı olarak Bizans mimarisine ait olduğuna dair görüşler de vardır. Bir rivayete göre; savaş sırasında su ihtiyacının giderilebilmesi için, kalenin içinden ovaya açılan bir tünelin olduğuna ancak günümüze gelene kadar kapandığına inanılıyor. Üçüncü derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilen Nevşehir Kalesi’nde, çevresindeki 11 mahalleyi de içine alacak şekilde kazı çalışmaları yapılmış ve bu çalışmaların sonucunda bir yeraltı şehri bulunmuş. Hz. İsa’nın göğe yükselişini betimleyen fresklerin ve Ortodokslar açısından önemli olan tarihi bir kilisenin bulunduğu bu yeraltı şehrinde, 5. ve 6. yüzyıla ait kayadan oyma manastırlar da yer alıyor.

2) Peri Bacaları

Nevşehir’in birçok bölümünde peri bacası bulunsa da, en sık ve en eski peri bacalarının Kapadokya’da bulunduğunu belirtelim. Kapadokya gezilecek yerler yazımızda her ne kadar bahsetmiş olsak dahi, Nevşehir’de gezilecek yerler listesinde yer vermemek olmazdı. Hem Kapadokya’nın hem de Nevşehir’in en önemli simgesi olarak bilinen peri bacaları, doğal oluşumları sayesinde resmen gelenleri büyülüyor ve hayrete düşürüyor. Şimdi gelin, bu peri bacaları nasıl oluşmuş hep birlikte öğrenelim!
Peri Bacalarının Oluşumu; Bundan tam 10 milyon yıl önce, Kapadokya bölgesi iç deniz, Erciyes Dağı, Güllüdağ ve Hasandağı ise aktif yanardağlarmış. Bu yanardağların zamanla püskürttüğü lav ve küller, iç denizi, gölleri ve akarsuları kurutmuş ve kuruyan zeminin üzerinde bir tüf tabakası oluşturmuş. Volkan külü, kil, kumtaşı ve bazalt içeren kayaçlardan oluşan bu tabaka, rüzgar ve sellerin etkisiyle zamanla değişime uğramış. Kuvvetlenen sel suları, bitki örtüsünün azlığı ve tüf tabakasının zayıflığından dolayı, sert kayaları aşındırmaya devam etmiş. Sel sularına karşı çıkamayan kayalar çatlayıp kopmuş ve alt kısımlarında ise derin dalgalı vadiler oluşturmuş. Sel sularının aşındırmasından kendini koruyan kayalar, bu sayede şapkalı ve konik gövdeli peri bacalarının oluşmasını sağlamış.
Oluşumundan bu yana birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapan peri bacalarının içleri, Paleolitik dönemde oyulmaya başlamış. Bu dönemden sonra burada Hititlerin yaşadığını ve 3.yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun bakısından kaçan Hristiyanların, hem ibadethane hem sığınak hem de ev olarak burayı kulandığını söylemeliyiz. Her dönem biraz daha oyulup biraz daha genişletilen peri bacalarının, kilise olarak kullanıldığı zamanlarda içlerine dönemi yansıtan fresklerin bile işlendiğini belirtmeliyiz. Buraya geldiğiniz zaman, sadece şapkalı peri bacalarını değil aynı zamanda mantar biçimli, sütunlu ve sivri peri bacalarını da göreceksiniz. Genellikle renkleri gri ve beyaz olan peri bacalarının, milyonluk yaşlarına rağmen hala ayakta durmasına çok şaşıracağınız da bir gerçek! Ayrıca sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde peri bacalarının oluşumuna benzeyen şekiller olsa da, hiçbir yerde bu kadar yoğununu göremezsiniz.

3) Üç Güzeller

İki büyük, bir küçük peri bacasından oluşan Üç Güzeller, bölgenin bir diğer sembolik yapısıdır. Bölgede en çok fotoğraf çekilen yerlerin başında gelen bu Üç Güzeller, hem görüntüsü hem de hakkında anlatılan efsaneleri ile yerli ve yabancı pek çok turistin ilgisini çekiyor. Diğer peri bacalarından farklı bir görüntüye sahip olması, en dikkat çekici özelliğidir. Nitekim özel günler için çekim yapıldığını ve özellikle gün batımında harika fotoğrafların ortaya çıktığını söylemeden geçmeyelim. Kırmızı kayalardan oluşan silüeti, arkasında yer alan Erciyes Dağı’nın manzarası ve gece aydınlatmasının vermiş olduğu o canlılık hissi ile muazzam bir yerdir. Üç Güzeller’e gelin ve muhteşem fotoğraflar yakalamanın yanı sıra hakkında anlatılan efsaneleri dinleyin. Anneanne, dede, baba ve kucağında çocuğunu tutan hamile bir annenin taşa dönüşmüş bedenlerini anlatan bir hikaye mi yoksa buruk aşkların hikayesi mi… Yöre halkından rica edin, sonrasını onlara bırakın! Ancak o anı beklemeye dayanamayanlar için biz biraz bahsedelim…
Efsaneler; Kapadokya’daki Kralın güzel kızı, birgün bir çobana sevdalanır ve Kral buna engel olmaya çalışır. Ancak tüm bu engellemelere rağmen prenses gizlice çobana kaçar ve evlenirler. Bir zaman sonra bir çocukları olunca, yollara düşerler. Amaç Kralın küs kalbini yumuşatmaktır. Ama unuttukları bir şey vardı. Kralın öfkesi ve kini öyle büyük ki daha onlar saraydan içeri girmeden askerleri üstüne salar. Artık kaçamayacaklarını bilen prenses Allah’a dua eder. Duası kabul olur ve o sırada ise hepsi taşa dönüşür. İşte anlatılan bu efsaneye göre; en önde duran taş çobanın, ortadaki çocuğun, arkadaki ise prensesin bedenine aittir. Bu anlatılan acı hikayeden dolayı burası kutsal gösterilip, çocuğu olmayan ailelerin uğrak noktası olmuş. Hatta gelenler peri bacalarının yan tarafındaki yokuştan tam 7 kez inip çıkarak, dua ederlermiş. Hikayenin etkisi midir bilinmez ama birçoğunun da çocuğu olduğuna inanılıyor.
Bir diğer hikayeye gelicek olursak; perilerin ve insanların arkadaşlığı ile kavuşamayan aşkın hikayesidir. Kapadokya’da yaşayan kötü devler, insanları korkutmak adına dağların üzerinden alevler üfleyerek evlerini yakarmış. Üç Güzeller bölgesinden geçen perilerin başı da bu duruma şahit olmuş ve perileri toplamış. Daha sonra dağların tepesinden getirdikleri karlarla ateşi söndürmüşler. Bu iyiliğin karşısında insanlar perilerle dost olmuş ve komşu olarak yaşamaya başlamış. Bu macera sırasında, Kralın oğlu Revan ve perilerin başının kızı Gülperi de birbirine sevdalanmış. Ancak insanlar bu aşka engel olmak istemiş ve perilere savaş açmış. Perilerin başı ise savaşmayıp gitmeyi tercih etmiş. Giderken de develer insanlara zarar vermesin diye, kızını dahil tüm perileri ak güvercine çevirmiş. Bir yanda aşkı tarafından terk edildiğini sanan Revan’ın penceresi önünden ayrılmayıp avuçlarında ısınan Gülperi… Diğer yanda da ölene kadar pencerenin önünde Gülperi’nin dönmesini bekleyen Revan…

4) Nevşehir Müzesi

Nevşehir’de ilk müze açma fikri, Merkez Kütüphane Müdürü Hamit Özalp’in çabalarına aittir. Bunun üzerine, 1963-1964 yılları arasında çevreden topladığı tarihi eserleri, kütüphanenin bir odasında depolamıştır. Daha sonra Damat İbrahim Paşa Külliyesi’nin bir parçası olan Aş Evi ile Sübyan Mektebi, 1966 tarihinde Kültür Bakanlığı’na devredilerek restore edilmiş ve 1967 tarihinde Nevşehir Müzesi olarak hizmete açılmış. Kültür Sitesi’nde yer alan şimdiki yerine ise 1987 yılında taşınan müze, arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki bölümden oluşuyor.
Müzenin bölümleri; Müzenin girişinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın bir heykeli, heykelin hemen arkasındaki girişte ise küpler, lahitler ve taş heykeller yer alıyor. Giriş katında; Kapadokya bölgesinde bulunan hayvan fosilleri ve kemikleri sergilenirken, alt katında; arkeolojik eserler sergileniyor. Ait olduğu döneme göre kategorize edilip, kronolojik bir sırayla sergilenen bu eserler arasında; Frig, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ve İran, Mezopotamya ve Kıbrıs kökenlerine ait birçok eser yer alıyor.
Bunun yanı sıra, Civelek Mağarası’ndan çıkan eserler, Neolitik döneme ve Eski Tunç Çağı’na ait eserler de sergileniyor. Müzenin etnografik bölümünde ise; eski bir dokuma tezgahı, saklama kapları, ahşap mobilyaların olduğu bir oturma odası, eski bir gramofon yer alıyor. Nevşehir’in tarihini keşfetmek, kültürel yapısını öğrenmek, antik döneme ait eserleri yakından görmek ve şehri daha iyi tanımak için oldukça ideal bir müzedir.

5) Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi ve Müzesi

Nevşehir ile Kırşehir’i birbirine bağlayan yolda yer alan Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi, bir diğer adıyla Hacı Bektaş Müzesi, Nevşehir’e 45 km uzaklıktaki Hacıbektaş ilçesinde konumlanıyor. İlçenin isminin, Horasanlı ve 13. yüzyıl İslam düşünürü olan Hacı Bektaş Veli’den geldiğini belirtmeliyiz. Hristiyan keşiflerin ve filozofların öğretileri ile tarih boyunca ilim yayan bölge, İslam tarihinin en büyük düşünürlerinden olan Hacı Bektaş Veli’yi de himayesinde barındırmasıyla oldukça büyük bir önem taşıyor.
Anadolu Selçukluların en kötü zamanlarında bölgeye gelen Hacı Bektaş Veli, Türklerin birleşmesini ve yaşam tarzlarının İslam inancına göre şekillenmesi için büyük çaba göstermiş. Bu çabaları üzerine bir okul kurmuş ve burada öğrenci yetiştirmiş. Hacı Bektaş Veli tarafından 13. yüzyılda kurulan Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi, tarihsel bir yapı olarak değil, Bektaşiliğin dünyaya yayılmaya başladığı merkez olarak da fazlasıyla dikkat çekiyor. Bunun devamında onarılıp eklemeler yapılan külliye, 1964 yılında Etnografya Müzesi biçiminde düzenlenmiş ve hizmete açılmış.
İçindekiler Hakkında!
Bu külliye sadece mimari ve sanatı ile değil, aynı zamanda Bektaşilerin günlük hayatta kullandıkları eşyalar, hat örnekleri ve el yazmaları ile de oldukça rağbet görüyor. Nadar Avlusu, Dergah Avlusu ve Hazret Avlusu olmak üzere üç ayrı avludan oluşan müze, Pir Evi’nin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Birinci avlu olan Nadar Avlusu, ”Altın Avlu” anlamına geliyor ve Osmanlı mimarisi tarzında yapılan Çatal Kapı’dan içeri giriliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1963 yılında onarılan kapı, üzerinde bir kitabeye yer veriyor. Bu kapıdan girildiğinde, gelen yolcuları ağırlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak için yapıldığı görülüyor. Misafirlerin ağırlandığı Mihman Evi, ahırlardan oluşan At Evi, kilere bağlı Aş Evi ve Ekmek Evi gibi yapıları da içerisinde barındırıyor. Bu avluda en dikkat çeken yapı ise Feyzi Baba Çeşmesi, bir diğer adıyla da bilinen Üçler Çeşmesi‘dir.
Dergah Avlusu bölümüne geldiğinizde; 1906-1908 yılları arasında Beyrut Valisi’nin eşi tarafından yaptırılan kare havuz, ilk göze çarpan yapıdır. Havuzun duvarında üçgen bir alınlık ve onun üzerinde 12 bölüme ayrılmış Hüseyni Tacı ile 12 mısralı bir kitabe yer alıyor. Aslanlı Çeşme, Dergah Cami, Dergah Kiler, Meydan Evi, Aş Evi, Mihman Evi ve Dedebaba Köşkleri de bu avlunun dikkat çeken yapıları arasındadır. Ayrıca Aslanlı Çeşme’nin suyundan içmeden buradan gidilmediğini de ekleyelim. Hazret Avlusu bölümüne geldiğinizde; ilk olarak sizi Atatürk rölyefi karşılıyor. Girişin karşısında Hacı Bektaş Veli Türbesi, doğusunda Balım Sultan Türbesi ve dergah çalışanlarının mezarları yer alıyor. Hacı Bektaş Veli Türbesi’nde; Hacı Bektaş Veli’nin sandukası ve çilehane bulunuyor. Unutmadan, türbenin kapısından geçerken eşiklere basmamanız gerektiğini belirtelim. Çünkü türbeyi yapan kişinin, bu eşiklerin altında yattığı biliniyor.
Son olarak Kırklar Kapısı’ndan geçtiğinizde Kırklar Meydanı’na ulaştığınızı ve burada Güvenç Abdal ve ailesinin 3 sandukası ve diğer erenlerin mezarları ile karşılaştığınızı belirtelim. Aynı zamanda Hacı Bektaş Veli Türbesi’ne geldiğinizde, Delikli Taş Mağarası’na uğramadan dönmemelisiniz. Burada bazı ritüellerin gerçekleştirildiğini ve dilek dilenip dua edildiğini bilmelisiniz. Ayrıca Delikli Taş’ın yer aldığı tepeye yakın Zemzem Çeşmesi’nin de suyunun şifalı olduğuna ve birçok hastalığa iyi geldiği biliniyor. Delikli Taş’ın girişinde ise; birçok ozanın heykelleri, Sivas Madımak Otel’in anısına yapılan Ozanlar Anıtı, amfi tiyatro önünde İnsanlık Anıtı ve İz Bırakanlar Mezarlığı yer alıyor.

6) Atatürk Evi Müzesi

Hacıbektaş ilçesinde yer alan Atatürk Evi, 19. yüzyılda kerpiç arasına hatıl atılarak inşa edilmiş. Mustafa Kemal Atatürk, Sivas Kongresi sonrasında Ankara’ya dönerken buraya gelmiş ve bu evde bir gece konaklamış. Bunun üzerine, 2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete açılmış. Müzede; Atatürk’ün kişisel eşyaları ve birçok belge yer alıyor.

7) Göreme Açık Hava Müzesi

Göreme’nin tarihi açıdan en önemli yeri olan Göreme Açık Hava Müzesi, kaya içine oyulmuş manastırlar, kiliseler, şapeller, yemekhaneler, mutfaklar ve yaşam alanlarından oluşuyor. Bu bölge ilk olarak Aziz Basil tarafından 4. yüzyılda dini eğitim ve düşünce merkezi olarak kurulmuş ve Aziz Basil’in fikirleri ve dini eğitim sistemi burada öğretilmeye başlanmış.
İçindekiler Hakkında!
Buraya geldiğinizde ilk etapta, müzenin girişinde yer alan Rahibeler Manastırı, kız öğrencilerin eğitim gördüğü yer, sizleri karşılıyor. Yedi katlı büyük bir kompleks olan bu manastırın içerisinde; yemekhane, mutfak, şapel ve kilise yer alıyor. Birbirine tünellerle bağlanmış katlardan sadece ilk iki katı gezilebiliyor. Hemen karşısında yer alan Rahipler Manastırı, erkek öğrencilerin eğitim gördüğü yer, çok katlıdır ve katlar arasındaki doğal yıkıntılar nedeniyle, sadece içerisindeki birkaç oda gezilebiliyor. Bunların dışında, Aziz Basil için özel inşa edilmiş bir şapel yer alıyor ve bu şapelin narteks bölümünde önemli kişilerin gömüldüğü bir mezarlık bulunuyor.
Aziz Basil Şapeli’nden sonraki durağınız Elmalı Kilise oluyor. Kiliseye bir tünelden geçerek ulaşabilir ya da biraz daha yürüyerek arka tarafından giriş sağlayabilirsiniz. Çok büyük bir kilise olmasa dahi, mimarisi ve süslemeleri ile kesinlikle görülmeye değer bir noktadır. Özellikle içerisindeki fresklerin hala capcanlı durmasına ve bozulmamış olmasına çok şaşıracaksınız. Mısırlı olan ve Hristiyan inancı nedeniyle babası tarafından öldürüldüğü için şehit sayılan Azize Barbara adına yapılan Azize Barbara Kilisesi, bir sonraki adres. Kaya üzerine boyama tekniği ile yapılan çeşitli freskler oldukça göze çarpıyor. İsmini ejderha ile savaşan Aziz George tasvirinden alan Yılanlı Kilise’den bahsedelim şimdi. Duvarda yer alan yeşil ejderha figürü yılana benzetildiği için bu ismi alan kilise, küçük ve tamamlanamadan yarım kalmış.
Kiliselerden sonra mutfak ve kiler olarak kullanılan bir yere geliyorsunuz. Burasının aslında bir eğitim merkezi olduğunu içerisindeki bölümlerden çok rahat bir şekilde anlayabilirsiniz. Ayrıca şarap mahzeni ve yemekhane gibi noktaları da yakından göreceksiniz. Bu noktalardan sonra Karanlık Kilise’ye geliyorsunuz. Kubbeli ve dört sütunlu bir kilise olan Karanlık Kilise, dini açıdan önemli olan bazı olayların sahnelendiği fresklerle süslüdür. İçerisinde mezar bölümleri olan Azize Katherina Şapeli, bölgenin en büyük ve en eski kaya kilisesi olan Tokalı Kilisesi ve iki sütunlu ve dört kubbeli olan Çarıklı Kilise’yi de unutmamalısınız.
UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne giren Göreme Açık Hava Müzesi, gördüğünüz gibi birçok sayıda kiliseyi, manastırı, şapeli ve yemekhaneyi bünyesinde barındırıyor. Müzeyi kendiniz gezebileceğiniz gibi bir rehber ile de gezebilirsiniz ve hatta bir rehber ile gezmenizin daha yararlı olacağının da altını çizelim. Bu sayede, kiliseler hakkında daha detaylı bilgiye ulaşacak, resimleri daha detaylı inceleyecek ve her süslemeyi her detayı daha iyi öğreneceksiniz. Ayrıca Hristiyanlığın tarihini, gelişim sürecini, Hz. İsa’nın hayatının canlandırılmasını ve daha birçok dini olayın tasvirine de tanıklık edeceksiniz.

8) Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi (Bebek Müzesi)

Ürgüp’e 10 km mesafedeki Mustafapaşa’da bulunan Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi, bir diğer adıyla da bilinen Bebek Müzesi, Sibel Radiye Kül tarafından açılmıştır. Türkiye’nin ilk el yapımı bebek müzesi olmasıyla dikkat çeken müzede, yaklaşık 3 bin adet el yapımı bebek yer alıyor. Bu el yapımı bebeklerin ayrı bir özelliği de bulunuyor. Neredeyse her biri bir tarihi yansıtıyor! Bu bebekler sadece efsane ve destanları anlatmıyor, aynı zamanda Cumhuriyet dönemine kadar uzanıyor. Yunus Emre, Mevlana, Nasreddin Hoca, Aşık Veysel, Dede Korkut, Hacı Bektaşi Veli, Köroğlu, Koca Yusuf ve Osmanlı padişahları gibi daha pek çok tarihte iz bırakmış isimlerin bu müzede dekore edildiğini söylemeliyiz. Tarihimizi çok güzel bir şekilde yansıtmasından dolayı, her yıl yerli ve yabancı birçok turist tarafından rağbet görüyor. Ayrıca müzenin bir kısmı butik otel ve cafe olarak da kullanıldığı için, geldiğiniz zaman diğer ihtiyaçlarınızı da karşılayabiliyorsunuz. Bunun dışında kukla, taş bebek, ahşap boyama ve resim atölyeleri de müzenin içerisinde bulunuyor.

9) Ortahisar Etnografya Müzesi

Ortahisar beldesinin Cumhuriyet Meydanı’nda yer alan Ortahisar Etnografya Müzesi, bir diğer adıyla da bilinen Ortahisar Kültür Müzesi, 1916 yılında inşa edilmiş ve çok uzun bir süre 12 odalı bir otel olarak hizmet vermiş. Günümüzde etnografya müzesi olarak hizmet veren bu yerde, Kapadokya yöresine ait yaşam biçimi mankenlerle canlandırılarak bizlere anlatılıyor. Üstelik Kapadokya’nın kültür ve tarihi de tanıtılıyor.
Bölgenin ilk etnografya müzesi olma özelliğini taşıyan Ortahisar Etnografya Müzesi’nde; Türk hamamı, kına gecesi, Kağnı arabası, seyyar berber, pekmez ve ekmek yapımı gibi bizlere özgü yaşantılarımızdan karaleri yakından görecek ve bir nostalji yaşayacaksınız. Aynı zamanda müzenin içerisinde, her yıl 27 Nisan tarihinde oda orkestrası konserinin gerçekleştiğini de belirtmeliyiz. Böylece hem müzeyi gezmiş hem de güzel bir konsere tanıklık etmiş olacaksınız.

10) Avanos Saç Müzesi

Galip Körükçü tarafından açılan Avanos Saç Müzesi, sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda dünyada da tek saç müzesi olma özelliğine sahip. Bir internet sitesinde, dünyanın en ilginç 15 müzesi listesinde 6.sırada yer alan müze, 1998 yılında Guinness Rekorlar Kitabı’na da girmiştir. Kayalardan oyulmuş ve birbiri içinde geçişli bir mağarada konumlanan müzede, 16 bini aşkın kadın saçı yer alıyor. Müzeyi ziyaret edenlerden çoğu, ‘ben de bırakıyım’ diyerek bir tutam saçı keserek buraya bırakıyor. Hatta bazıları sadece saçlarını değil, bir dahaki gelişlerinde kendi saçlarını hemen bulmak için, isim ve telefon bilgilerini gerekirse vesikalığını bırakıyor.
Kimisine bu saç müzesi hayranlık oluştururken kimisine de çok ilginç gelebilir. Ancak müzenin hikayesinden herkesin etkileneceği çok aşikar. Hikayeye göre; çömlek ustası Galip Körükçü’nün atölyesine, birgün Fransız bir turist kadın gelir. Bir tesadüfle başlayan bu tanışma zamanla aralarında bir duygusal bağ oluşturur. Ancak bu bağ oluştuktan 3 ay sonra, kadın ülkesine geri dönmek zorunda kalır. Galip ise bir anı olarak ondan bir tutam saç bırakmasını ister. Bunun üzerine bu saçı, atölyesinin duvarına asar ve hikayeyi öğrenen her kadın bir akım başlatarak bunu devam ettirir. Böylelikle atölye, zamanla müzeye dönüşür. Galip Körükçü, her yıl bu saç demetlerinden 20 tanesini rastgele seçerek bir çekiliş yapar ve bu şanlı kişileri Kapadokya’ya davet eder. Üstelik davet ettiği bu kişilerin tüm masraflarını kendi karşılar. Çömlek yapmayı öğretir veya at sırtında vadi de dolaştırır. Böyle bir imkandan kim faydalanmak istemez ki? Nevşehir gezilecek yerler listenize bu noktayı kesinlikle ekleyin ve Kapadokya çekilişini kazanmaya bakın! 
Ayrıca müzenin içerisi sadece saçlardan ibaret değil. Kapadokya’yı hatırlatacak el emeği ile yapılmış hediyelik eşyaların bulunduğunu da bilmelisiniz. Bu hediyelik eşyalardan kendinize uygun olanı seçerken ya da sevdiklerinize küçük hediyeler alırken, peçete ve mendillerle donatılmış bir dilek ağacıyla karşılaşacaksınız. E buraya kadar gelmişken, bir peçeteye dileğinizi yazarak, ağaca asmaya ne dersiniz? Belki kabul olur!

11) Zelve Açık Hava Müzesi

Avanos ilçesinin 5-6 km güneyinde konumlanan Zelve Açık Hava Müzesi, son derece geniş bir vadiye yayılmıştır. Zelve Vadisi içerisinde yer alan bu müze, aynı zamanda Paşabağları’na da 1 km uzaklıktadır. Müzenin girişinde bulunan ücretli otoparka aracınızı park ederek, eğer aracınızla geliyorsanız, geziye başlayabilirsiniz. Hemen girişte ise, gözleme yapan ve hediyelik eşya satan dükkanlarla karşılacaksınız. Esnafla sohbet edebilir ve güzel gözlemelerinin tadına bakıp, sevdiklerinize ya da kendinize hediyeler alabilirsiniz.
Bölgede birçok kaya kilisesi ve yerleşim yeri bulunmasının yanı sıra bir adet de cami bulunuyor. Çok eski tarihlerde bir köy olan bu bölge, erozyon nedeniyle zamanla açık hava müzesine dönüştüğü için, içerisinde pek çok tarihi yapıyı göreceksiniz. Örneğin; manastır, kilise, tünel, değirmen ve bunun gibi daha birçok yapı… Aynı zamanda trekking yaparak vadiyi dolaşabilir ve açık hava müzesinin tadını çıkarabilirsiniz. Unutmadan, müzede yer alan Üzümlü ve Balıklı Kilise, Değirmen, Kutsal Hac Kilisesi, Tünel, Manastır ve Direkli Kilise’yi de ziyaret edebilirsiniz.

12) Ürgüp Müzesi

Ürgüp’ün Temenni Tepesi’nde konumlanan Ürgüp Müzesi, tek kubbeli bir yapıya sahiptir. 1965 yılından itibaren müzede sergilenmeye değer eserler toplanmaya başlanmış ve belediye tarafından tahsis edilen binanın inşaat çalışmalarına ise 1968 yılında başlanmış. 1971 yılında hizmete açılan Ürgüp Müzesi, arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki bölümden oluşuyor.
Müzenin bölümleri; Müzenin giriş merdivenlerinde; taş ve pişmiş topraktan elde edilen eserler, giriş kısmında; Mustafapaşa kasabasından elde edilen mamut dişi fosilleri, teşhir salonunda; Acıgöl ve çevresinden elde edilen deniz mahsulü fosilleri yer alıyor. Bunların dışında, Helenistik, Eski Tunç Çağı, Bizans ve Roma dönemlerine ait el yapımı eşyalar, metal, cam, seramik eserler, sergileniyor. Ek olarak; Roma, Bizans, Osmanlı, Grek ve Beylikler dönemlerine ait gümüş ve bronz sikke ve madalyalar da yer alıyor.
Etnografya bölümünde ise; yakın döneme ait eserlerin yer aldığını göreceksiniz. Yörenin yaşantısına ve kültürüne tanıklık edeceğiniz eşyaların sergilendiği müzede; maden, cam, taş, fener, dokuma, seramik, gümüş takılar, kitap, kemer, el yazması, lamba, silah, kıyafet, nargile, kılıç, ferman, mutfak aletleri, tabanca ve mühür gibi eserler bulunuyor.

13) Güray Müze

Sadece bölgede değil, aynı zamanda dünyada da bir ilk olan Güray Müze, kayaya oyularak yapılmış bir müzedir. Türkiye’nin ilk seramik müzesi olma özelliği taşıyan bu müzede, yaklaşık 5 bin yıllık eserler sergileniyor. Zaman zaman konserlere, sema ayinlerine ve seminerlere ev sahipliği yapan müze, ilk çağdan günümüze kadar gelen çömlek çalışmalarının nasıl şekillendiğini ve ne tür farklılıklar gösterdiğini bizlere sunuyor.
Müzenin bölümleri; Üç farklı bölümden oluşan müzenin birinci bölümü, Antik Eserler Salonu olarak adlandırılıyor ve ilk çağdan günümüze kadar gelen çömlek ve seramiklerin orijinallerine yer veriyor. İkinci bölüm, Modern Eserler Salonu olarak adlandırılıyor ve son yüzyıla ait önemli sanatçıların seramik eserlerine yer veriyor. Üçüncü bölümde ise; seramik çalışmaları, fotoğraf, resim ve heykel gibi sanatların örnekleri yer alıyor. Ayrıca bu bölümde; kütüphane, sergi salonu, cafe, müzik köşesi ve şömineli dinlenme salonu da bulunuyor.

14) Göreme Panorama Manzara İzleme Noktası

Göreme’ye 2 km uzaklıkta yer alan Göreme Panorama Manzara İzleme Noktası, Güvercinlik Vadisi’nin bitişinde, Salkım Tepesi’nde konumlanıyor. Göreme-Uçhisar yolu üzerinden rahatlıkla ulaşım sağlayacağınız bu yerde, Uçhisar Kalesi, nazar ve çömleklerle süslenmiş ağaçları ve Erciyes Dağı’nın manzarasını görebiliyorsunuz.
Muhteşem manzaraya tanıklık edeceğiniz bu noktada, harika çekimler yapacağınız çok aşikar. Özellikle gün batımında ortaya çıkan o renk cümbüşüne hayran olacak ve kesinlikle unutamayacağınız birgün geçireceksiniz. Çevresinde yer alan hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilir ya da Göreme Panorama Cafe’de bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Hem manzarayı doya doya seyredebilir hem de ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz.

15) Temenni Tepesi

Ürgüp’ün tam merkezinde yer alan Temenni Tepesi, 80 metre yüksekliğe sahip olup, şehrin panoramasını gözler önüne serer. Ürgüp’ün her yerinden görülen bu tepe, ismini zirvedeki türbede dilek dilenip çaput bağlanmasından dolayı almıştır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1140 metre olan Temenni Tepesi, 30 metrelik kaya duvarlardan oluşuyor. Ayrıca 80-100 metre uzunluğundaki bir tünelden geçerek ulaşacağınız bir seyir balkonuna sahiptir. Her zaman rüzgarlı olan bu tepeden, hem Ürgüp’ün manzarasını hem de Erciyes’in zirvesini görebiliyorsunuz.
Temenni Tepesi’ne çıktığınızda, göreceğiniz manzaranın yanı sıra içerisinde yer alan çay bahçesinde oturup soluklanabilir ve bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Bu özelliklerinin dışında, Temenni Tepesi’ndeki tarihi kalıntılardan bahsedelim biraz. Antik Çağ zamanında kutsal sayılan yerlerden biri olan tepeye, insanlar gömülmek için can atarlarmış. Hatta o kadar yarış halindelermiş ki, iki kişilik mezarlar beş kişi sığabilecek şekilde ayarlanmış. İşte tepede bu taka mezarlarına göreceksiniz. Aynı zamanda taka mezarlarının dışında ise, tepede iki adet kümbet yer alıyor.

16) Sunset View Point

Göreme’de bulunan Sunset View Point, hem Nevşehir hem de Kapadokya’nın en güzel manzara noktalarından biri sayılır. Gün doğumu ya da gün batımı… Ne zaman isterseniz gelin. Her şekilde harika manzaraya tanıklık edeceksiniz. Geldiğiniz zaman, neden en popüler izleme noktalarından biri olduğunu daha iyi anlayacaksınız!

17) Avanos Asma Köprü (Sallanan Tahta Köprü)

Avanos’ta yer alan Avanos Asma Köprü, bir diğer adıyla da bilinen Sallanan Tahta Köprü, Kızılırmak üzerine kuruludur. Çelik halatlarla tutturulduğu ve yerle çok az temas ettiği için, üzerinde yürürken sallanır. Hatta bu nedenden dolayı, yerel halk tarafından bu ismi almıştır. Özellikle üzerinden birden fazla kişi geçtiğinde, daha fazla sallanır ve sizlere hem keyifli dakikalar hem de farklı bir deneyim sunar.
Köprünün sağında ve solunda yer alan korkuluklarda pek çok asma kilit yer alıyor. Bu asma kilitler, sevgileri ömür boyu sürsün diye çiftler tarafından asılır ve anahtarları nehre atılır. Bu tarz inançlara inanıyorsanız, gelip siz de bir asma kilit asmalısınız! Bunun dışında, köprünün etrafındaki yeşilliğe bayılacak ve suyun üzerinde yüzen ördekler ile huzur dolu olacaksınız.

18) Taş Köprü

Taş Köprü, ilk olarak Abdülhamit Döneminde Avanoslu Kurena Arif Bey’in katkılarıyla yapımına başlanmış olup, 1990 yılında Macar ustalar tarafından tamamlanmış. Köprünün ayakları ise Türk ustalar tarafından yapılmıştır. Köprüde kullanılan Avanos taşlarının ise, bir zarar görmeden bugüne kadar geldiğinin altını çizmekte fayda var. Ayrıca Taş Köprü, zamanla değişime uğrayarak, yenilenmiş ve genişletilmiştir. Tarihi dokusu ile kültürümüzü ve değerlerimizi yansıtan bu köprü, resmen tarihi bir eser konumundadır.

19) Asmalı Konak

2000’li yılların unutulmaz dizisi Asmalı Konak’ı hatırlayanlar burada mı? Sanırım bilmeyen veya hatırlamayan yoktur bu diziyi. 7’den 70' herkesin sevdiği, bölümlerini merakla beklediği ve büyük bir heyecanla izlediği bir diziydi Asmalı Konak. Bilmeyenler hemen bir ufak araştırma, bilenler de geçmişe doğru bir yolculuk yapsın.Ürgüp’te iki farklı konakta çekilen Asmalı Konak, yerli ve yabancı pek çok turist tarafından yoğun ilgi görüyor. İlk konak; Mustafapaşa beldesinde, Ürgüp’e 5 km uzaklıkta yer alıyor ve günümüzde ”Old Greek House” olarak hem restoran hem de otel olarak hizmet veriyor. İkinci konak ise; Ürgüp’e 800 metre uzaklıkta yer alıyor ve günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Müzenin dışında ATV logosu ve dizi ile ilgili bilgilerin yer aldığı bir heykel bulunuyor. İçerisinde ise; dizinin çekildiği odalar, avlu ve oyuncuların kullandığı eşyalar yer alıyor.

20) Turasan Şarap Mahzeni

Bölgenin en meşhur özelliklerinden biri de kuşkusuz el yapımı şaraplarıdır. Kaliteli ve nefis şarapların tadına bakmak için, yolunuzu Turasan Şarap Mahzeni’ne çevirmelisiniz. Sektörde adını çokça kez duyuran Hasan Turasan’ın çalışmaları ile bu yer günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.
Personellerin sıcakkanlı olması ve fiyatların oldukça uygun olması ziyaretçilerin beğenilerini fazlasıyla yerine getiren bir yerdir. Geldiğinizde, sadece şarapların tadına bakmayacaksınız aynı zamanda şarapların nasıl üretildiğini de öğreneceksiniz. Her bütçeye hitap eden bu kaliteli ve lezzetli şaraplardan, mutlaka eve dönmeden satın almalısınız.

21) Güllüdere Vadisi

Mevsime ve hava koşullarına göre değişen, gün ışığı ile kırmızı gül rengine bürünen kayalardan ismini alan Güllüdere Vadisi, peri bacalarının en güzel seyredildiği yerlerden birisidir. Yaklaşık 4 kilometrelik bir alana yayılan vadi, aynı zamanda en popüler trekking bölgelerinden birisidir. İçerisinde birçok kilise, manastır ve yerleşim yerine ev sahipliği yapması da, ayrı bir özelliğidir. Çavuşin Köyü ile Göreme arasında konumlanan Güllüdere Vadisi, yer verdiği bu tarihi yapılarıyla oldukça rağbet görüyor diyebiliriz.
İçerisinde 5 adet kiliseye yer veren Güllüdere Vadisi, iki kola bölünüyor. ”Güllüdere I” olarak anılan koldan yürürken, birçok keşiş hücresiyle karşılaşıyorsunuz. Yaklaşık 10 dakika boyunca yürüdükten sonra Yovakim – Anna Kilisesi’ne ulaşıyorsunuz. Devamında çok fazla yürümenize gerek kalmadan da Direkli (Sütunlu) Kilise’ye ulaşmış oluyorsunuz. ”Güllüdere II” olarak adlandırılan ikinci kolda ise; Ayvalı, Haçlı Kilise ve Üç Haçlı Kilise’yi görüyorsunuz. Üzüm bağları ve kayısı ağaçlarının arasından geçerek ulaştığınız Üç Haçlı Kilisesi, ismini tavandaki oymadan yapılmış üç haç motifinden almıştır. Haç motifleri ve freskleriyle görülmeye değer bir kilisedir.
Kayadan oyulmuş ve birbirine geçitle bağlanmış iki şapelden oluşan Ayvalı Kilise, dini motif ve freskleriyle adından sıkça söz ettiriyor. Hz. Meryem’in ailesinden ismini alan Yovakim – Anna Kilisesi, çok ender bir freske sahip olmasıyla oldukça popülerdir. Ayvalı Kilise ile bu kilisenin kapıları demir kapıyla kapalıdır. Gezmek istediğiniz takdirde, Nevşehir Müze Müdürlüğü’ne haber vermeniz gerektiğini belirtelim. Bir yamaç üzerine inşa edilen Haçlı Kilisesi, (Aziz Agathangelus Kilisesi) freskleri ile bir kez olsun kesinlikle ziyaret edilmeli. Sütunları ve kemerleri ile fazlasıyla iyi oyulmuş olan Sütunlu Kilisesi, 4 sütun üzerine oturtulmuştur ve 11. yüzyıla aittir.

22) Ihlara Vadisi

Tarihi kaynaklarda ismi ”Peristremma” olan Ihlara Vadisi, Aksaray’ın Güzelyurt ilçesinde yer alıyor. Nevşehir’e 100 km uzaklıkta konumlanan Ihlara Vadisi, dünyadaki diğer kanyonlar arasında ayrı bir öneme sahiptir. Uzunluğu 18 km, derinliği 150 metre, genişliği ise 200 metre olan vadi, içerisinde binlerce yaşam alanı bulunduruyor ve dünyanın en büyük kanyonu olma özelliğini taşıyor. Vadiyi şekillendiren ve hayat veren Melendiz Çayı’nın, vadinin ana kaynağı olduğunu belirtelim. Peki oluşumunu merak ediyor musunuz? Kısaca bahsedelim. Hasan Dağı lav püskürterek volkanik bir katman oluşturuyor ve zamanla meydana gelen seller, rüzgarlar ve Melendiz Çayı’yla bu volkanik katman aşınmaya uğruyor. Yerin tabanı derin bir şekilde oyuluyor ve karşımıza kanyon görünümündeki Ihlara Vadisi’ni çıkarıyor.
hlara Vadisi’nin jeolojik oluşumunun yanı sıra bir diğer dikkat çeken özelliği de doğasıdır. Derin ve dar vadinin tabanındaki suyun kenarında yer alan yeşillik, ayrı bir hava katıyor. Vadinin çevresinde bozkır ve cılız bitki örtüsü hakimken, vadinin yamaçlarında ise zengin ve oldukça yeşil bir atmosfer hakimdir. Bu doğal güzelliği yakından görmek için ister düzenlenen tur aracıyla ister özel aracınızla kolaylıkla ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Ancak vadiye geldiğinizde işler biraz değişiyor. Tam olarak 397 basamak merdiven inmeniz gerekiyor, vadinin temeline ulaşmak için. Evet her ne kadar yorucu olsa da, Melendiz Çayı’nın olduğu kısma ulaştığınızda, buna değeceğini anlayacaksınız. Hem alandaki dinlenme noktalarında dinlenerek de kendinize geleceksiniz.
Vadinin içerisinde yer alan, Sümbüllü Kilise, Ağaçaltı Kilisesi, Yılanlı Kilise, Eğritaş Kilisesi, Karanlıkkale Kilisesi, Pürenliseki Kilisesi ve Kokar Kilise’yi mutlaka ziyaret edebilirsiniz.

23) Aşk Vadisi

Göreme’de yer alan Aşk Vadisi, zorlu bir yürüyüş sonrası ulaşacağınız bir rotadır. İki farklı yoldan gidebileceğiniz vadiye, araçla gidilmesinin zor olacağını da belirtmeliyiz. Özellikle doğa yürüyüşü yapmayı sevenlerin durak noktası olan vadiye, ya Göreme-Avanos yolundan ya da Uçhisar-Göreme yolundan birini tercih ederek ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Uçhisar-Göreme yolunu tercih edecekseniz, yürüyüş sırasında ”Bağıltepe” tabelasını görmeniz gerektiğinin altını çizelim. Zaten Aşk Vadisi’nin bir diğer adının Bağıltepe Vadisi olduğunu unutmamakta fayda var!
Uzunluğu 4900 metre olan Aşk Vadisi, mükemmel manzarasıyla insanı resmen büyülüyor diyebiliriz. En önemli özelliklerinden biri, farklı boyutlardaki ve farklı renklerdeki peri bacalarının manzarasını görmenizi sağlamasıdır. Aşıklar Vadisi olarak da bilinen bu vadi, aynı zamanda efsanelere konu olmuş hikayesiyle de sizleri mest edecek.

24) Paşabağ Rahipler Vadisi

Nevşehir ve Göreme Milli Parkı içerisinde yer alan Paşabağı Vadisi, bir diğer adıyla da bilinen Rahipler Vadisi, bölgenin en karakteristik alanı olarak biliniyor. İki farklı yoldan gidebileceğiniz vadiye, ya Avanos-Çavuşin yolundan ya da Avanos-Ürgüp yolundan birini tercih ederek ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Her yıl yerli ve yabancı pek çok turistin akınına uğrayan vadi, bir o kadar geniş ve refahtır. Geçmiş tarihlerde bölgede keşişler inzivaya çekildiği için, vadinin bir diğer adı da ”Keşişler Vadisi” olarak biliniyor.
Yine peri bacalarının manzarasını seyredebileceğiniz en güzel noktalardan biridir bu vadi. Develerin üzerinde gezintiye çıkan pek çok turistle karşılacağınızı da belirterek, belki de sizde onlardan biri olabilirsiniz. Vadinin girişinde yer alan hediyelik eşyalardan, sevdiklerinize hediyeler alabilir veya kendinizi şımartabilirsiniz. Aynı zamanda etrafta yer alan çay ocaklarından da yeme-içme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.

25) Güvercinlik Vadisi

Göreme ve Uçhisar arasında kalan Güvercinlik Vadisi, Kapadokya’nın en meşhur ve en güzel yerlerinden biridir. Yine harika manzaraya tanıklık eden vadi, ismini burada yetiştirilen güvercinlerden alır. Güvercin yetiştirilmesinin asıl sebebinin ise, güvercin gübrelerinin üzüm yetiştiriciliğinde kullanılması ve çok daha fazla kaliteli olması yönündeki rivayetlerdir. Sadece tarımda değil, aynı zamanda kilise duvarlarındaki fresklerin sağlam kalabilmesi için bu gübrelerin kullanıldığı da bir gerçektir.
Günümüzde hala güvercinlerin bol bol yer aldığı vadi, içerisindeki şelale, küçük meyvelikler ve manzarası ile resmen gelenleri hayrete düşürüyor. Ayrıca vadide bir dilek ağacı, nazar ağacı, yer alıyor ve birçok ziyaretçi önünde fotoğraf çekilmeyi ihmal etmiyor. Tabii ki sadece fotoğraf çekildiğini düşünmeyin. Birçok kişi dileklerinin gerçek olacağına inandığı için, ağaca nazar boncuğu takar ve bir dilek tutar. Aynı zamanda bu ağacın çevresinde hediyelik eşya satan birçok satıcı da yer alıyor. Hemen karşısında yer alan cafelerde soluklanıp bir şeyler içebilir ya da çanak çömlek yapılışını izleyebilir veya kendiniz de bir tane yapabilirsiniz.

26) Devrent Vadisi

Avanos’ta yer alan Devrent Vadisi, gün batımı renklerinin kayalara yansımasından dolayı ”Pembe Vadi” olarak adlandırılırken, masalsı bir görünüme sahip olduğu için de ”Hayal Vadisi” olarak biliniyor. Vadiye gelmek istediğinizde, ya Avanos-Ürgüp yolundan ya da Paşabağı-Zelve yolundan birini tercih ederek ulaşım sağlayabilirsiniz.
ukarıda listelediğimiz çoğu noktadan peri bacalarının manzarasını çok rahat bir şekilde görebileceğinizi söylemiştik. Ancak bu vadiden peri bacalarının görüntüsü öyle bir denk gelmiş ki, sanki her biri farklı karakterlere bürünmüş. Deveyi, foku, kuşu, atı, tavşanı, Meryem Ana’yı andıran bu peri bacalarını görmek istemez misiniz?

27) Zemi Vadisi

Göreme Açık Hava Müzesi’nin arasında kalan Zemi Vadisi, trekking bölgesi olduğu için doğa severler tarafından fazlasıyla ilgi görüyor. İsmini, vadi içinden geçen Zemi Deresi’nden alan Zemi Vadisi, trekking bölgesi olduğu için olduka yumuşak bir zemine sahiptir. Diğer vadilerden bu özelliği ile ayrıldığını ve yürüyüş yaparken asla zorlanmayacağınızı ekleyelim.
Vadi girişinde yer alan hediyelik eşya satıcılarından sevdiklerinize ya da kendinize güzel hediyeler satın alabilirsiniz. Vadinin içerisine doğru ilerledikçe de birbirinden farklı meyve ağaçlarıyla karşılaşacak ve bu renk cümbüşüne tanıklık edeceksiniz. Daha da ilerlediğinizde, Görkündere Kilisesi, Saklı Kilise, Sarnıç Kilisesi ve El-Nazar Kilisesi ile karşılaşacaksınız.

28) Kızılçukur Vadisi

Çavuşin Köyü ve Ortahisar arasında yer alan Kızılçukur Vadisi, bir diğer adıyla da bilinen Kızıl Vadi, kızıl rengindeki tüf kayalarıyla muazzam bir görüntüye hakimdir. Zaten isminin bu kayalardan aldığını belirtmekte fayda var. Özellikle gün batımında geldiğiniz zaman, bu olağanüstü manzara karşısında kendinizden geçecek ve belki de romantik anlar yaşayacaksınız. Kızıl renkli kayalara, gün batımının yansıdığını kafanızda canlandırın ve sonrasında vadinin tamamen kızıl rengine büründüğünü hayal edin. Harika fotoğrafların ortaya çıktığını tahmin edebilirsiniz!
Yürüyüş bölgesi olan vadide, Üzümlü Kilise, Direkli Kilise, Haçlı Kilise ve Anna Johachim Kilisesi yer alıyor. Dilerseniz bu kiliselere tek tek giderek, güzel vakit geçirebilirsiniz. Aynı zamanda yorulduğunuzda mola vermek için ya da bir şeyler yemek içmek için, vadide yer alan Kızıl Vadi Restaurant’tan faydalanabilirsiniz.

29) Derinkuyu Yeraltı Şehri

Kapadokya’nın en büyük yeraltı şehri olan Derinkuyu Yeraltı Şehri, Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan Hristiyanların saklanıp yaşadığı bir bölgedir. Nevşehir’e 33 km uzaklıkta konumlanan yeraltı şehri, tam 8 kattan oluşuyor. Yeraltı şehrinin en üst katı olan birinci kat; ahır, mutfak, şaraphane ve oturma odalarından oluşuyor. İkinci katta; oturma odaları, erzak depoları, mutfak ve ahır yer alıyor. Üçüncü katta; Misyoner Okulu, haç şeklinde bir kilise, günah çıkarma alanları ve mezarlık gibi alanlar yer alıyor. Dördüncü katta; zindan, sığınma yerleri, havalandırma kanalları, su kuyuları, sarnıçlar ve mezarlıklar bulunuyor.
Dördüncü kattan merdivenle inilerek ulaşılan beşinci kat, yeraltı şehrini birleştiren bir dağıtım merkezi olup, üçüncü kattan gelen tünel sahanlık ve havalandırma bacasıyla sonlanır. Bu havalandırma bacasından sonra bir tünel başlıyor ve bu tünel de altıncı katı oluşturuyor. Beşinci kattan itibaren alt katlara indiğinizde, biraz zorluk yaşayacağınızı da belirtelim. Yeraltı şehrinin en geniş kısmı olan yedinci katta; büyük bir toplantı odası, mezarlık, su kuyusu ve kilise yer alıyor. Son olarak sekizinci katta ise; küçük bir oda bulunuyor.
Turnikelerden geçerek içeriye doğru yol aldığınızda, dar tünellerden geçeceğinizi, ilerledikçe ışığın kararacağını ve sadece loş ışıklarla aydınlatılacağını bilmelisiniz. Katları dolaşırken geçeceğiniz tünel ve kapıların darlığından dolayı, bazen zorlanacağınızı da bilmelisiniz. Hatta bazen emeklemek zorunda bile kalabilirsiniz! Bu yüzden klostrofobisi olanları şimdiden uyaralım!
whatsapp ile iletişime geç