AKSARAY

AKSARAY
1) Ihlara Vadisi

Aksaray İli Güzelyurt İlçesi sınırları içerisinde bulunan Ihlara Vadisi dünya üzerindeki kanyonlar arasında önemli bir yere sahiptir. 18 kilometre uzunluğunda, ortalama 150 metre derinliğinde ve 200 metre genişliğinde, bünyesinde binlerce yaşam alanı bulunan Ihlara Vadisi, diğer kanyonlardan farklı olarak geçmiş dönemlerde içerisinde insanların yaşadığı dünyanın en büyük kanyonu olma özelliğini taşımaktadır. Ihlara Vadisini şekillendiren ve vadiye hayat veren Melendiz Nehri buradaki yaşamın ana kaynağıdır. Vadiyi çevreleyen kayaçların kolay yontulmasıyla oluşturulmuş yüzlerce kilise ve kaya oyma mekan, vadiyi dünyanın en önemli kültür ve medeniyet merkezlerinden biri haline getirmiştir.
Ihlara Vadisi, tektonik yükselmeler ve Hasandağı volkanının püskürmesinin ardından çöküntüye uğrayan alan üzerinde ilerleyen Melendiz Çayı’nın binlerce yılık aşındırması sonucunda oluşmuştur. Melendiz Çayı, Ihlara Vadisi boyunca araziyi derin ve sarp bir biçimde yarmak suretiyle, vadi boyunca görkemli ve çarpıcı güzellikler meydana getirir. Melendiz Dağları’ndan kaynaklarını alan küçük akarsular birleşerek, güneydoğu-kuzeybatı yönünde akar ve Mamasın Barajı’na ulaşır. Melendiz Çayı, vadi boyunca otuza yakın menderes çizer. Ilısu ile Selime arasındaki uzaklık kuş uçuşu 10 kilometre olmasına karşılık, akarsuyun menderesler çizerek akması nedeniyle gerçek uzaklık 18 kilometreyi bulmaktadır.
Ihlara Vadisi’nin dikkat çeken bir başka özelliği ise doğasıdır. Duvar gibi dik, derin ve dar vadinin tabanındaki suyun kenarında, bağlar ve bahçelerden oluşan yoğun bir yeşillik şeridi yer alır. Sanki doğa kendini vadi içine gizlemiştir. Vadi çevresinde bozkır görünüşlü ve cılız bitki örtüsü hâkimdir. Vadinin yamaçlarına geldiğinizde ise zengin ve yeşil bir doğa parçasının vadi içinde saklandığını görürsünüz. İşte bu gizlenmiş olma durumu, vadinin özel yerini de belirlemiştir. Vadi tabanında bölgedeki karasal iklimden farklı olarak, Akdeniz iklimine yakın bir iklim görülmektedir. Vadi tabanı bu özelliği ile doğal bir mikroklima alanıdır. Buna bağlı olarak vadi tabanında başta Antep fıstığı olmak üzere çok çeşitli bitkiler yetişmektedir.Ihlara Vadisi'ndeki kayalara oyulmuş freskli kiliseler korunarak, eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak günümüze ulaşmıştır. Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydana getirilen bu freskli kiliseler ve iskân yerleri 14 kilometre boyunca Ihlara'dan Selime'ye kadar devam eden Ihlara Vadisi içerisinde yer alırlar. İlk çağlarda Kapadokya Irmağı'nın (Patamos Kapadokus) ortasında tabiatla tarihin bir arada bulunduğu Ihlara Vadisi'ndeki bu kiliselerin ilk örnekleri MS IV. yüzyıla kadar görülmektedir. Kiliselerin resim tekniği iki kısma ayrılabilir. Ihlara civarındaki kiliseler "Kapadokya Tipi" olarak bilinen özellikler gösterirler. Bunlara örnek olarak: Eğritaş, Ağaçaltı, Kokar, Pürenliseki ve Yılanlı Kiliseleri verilebilir. Belisırma bölümünde bulunanlar ise "Bizans Tipi" resimlerle süslüdür.

2) Sultanhan

Sultanhan Aksaray'ın Sultanhanı Kasabası'ndadır. Han 1229 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. 1278 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından genişletilmiştir. Yazlık kısmının geometrik şekillerle süslenmiş muhteşem bir portali vardır. Han içinde bulunan tüm yapı, özellikleri itibariyle Sivas’taki Gök Medrese'ye benzemektedir.
Sivri kemerin hemen altında "Elminnetül Lillah" yani "Kudret Allah'ındır" duası yazılıdır. Kervansarayın ilk kitabesinde mukarnaslı dış portal nişini çeviren süs kemerinin iki tarafında altıgen madalyonlar içinde sağda ve solda yer almaktadır. Uzun bir dehlizden geçtikten sonra avluya varılır. Burada arabalara mahsus revak şeklinde yerler, sol tarafında ise kemerli ve yolculara mahsus odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar vardır. Avlunun ortasında dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunmaktadır.Bu mescit Selçuklu süsleme sanatını en güzel örneğini sergilemektedir. Yazlık kısmın sonunda, batı duvarında tezyinat bakımından giriş portalinden geri kalmayan bir portali vardır. Bunun da dış portalde olduğu gibi sağında solunda birer niş bulunmaktadır. Kitabe kemer ve nişlerin üzerindedir. Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık kısma geçilir. Üstü tonozla örtülü bu kısımı kare kasetli dört kısa, sekizer ayak dizisi, beş sahana ayırmaktadır. Ortadaki sahan diğerlerinden daha büyük ve geniştir. Tam ortadaki yerin yukarısı pandantiflerle sekiz kenarlı kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. İçeriyi kubbe feneri ile duvarının sağına ve soluna dörder, dip deki duvarda ise, üç olmak üzere yukarılara açılmış mazgal biçiminde iki pencere aydınlatmaktadır. Bunlardan başka ışık ve hava alacak yeri yoktur. Çok sağlam durumda iç portal da kuvvetli rölyefler halinde geometrik yıldız geçmeler ve rozetlerle işlenmiştir. Karatayhan'ın iç portali bunu örnek alarak aynen tekrarlanmıştır. Bu iki portalin Alaaddin Keykubat zamanında, hol kısımlarıyla birlikte tamamlandığına bir işarettir. Mukarnaslı tromplar üzerine oturan kubbe, süslemeleriyle holdeki sade taş minareyi canlandırır. Kubbenin külahı yıkılmıştır.

3) Eğri Minare

Eğri Minare, İtalya’da bulunan Dünyaca ünlü Pisa Kulesi’ne benzerliği ile dikkat çekmektedir. Aksaray kent merkezinde Nevşehir Caddesi üzerinde bulunan Eğri Minare, Selçuklu Dönemi'nden günümüze ulaşan önemli tarihi eserlerinden birisidir. Minareye eğriliğinden dolayı halk tarafından Eğri Minare ismi verilirken, tuğlalarının kırmızı olmasından dolayı Kızıl Minare olarak da bilinmektedir.
Eğri Minare Yapılış Tarihi
13'üncü yüzyıl Selçuklu eserlerinden olan Eğri Minare, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1221-1236 yıllarında yaptırılmıştır. Minare, Horasan harcıyla yapıştırılmış kırmızı tuğlalardan yapılmıştır. Dört köşe bir kaide üzerine silindirik gövde, ince bir silme ile iki kısma bölünmüştür. Alt kısmı zikzak, üst kısmı mavi ve yeşil çini mozaiklerle kaplanmıştır. Bir şerefesi ve 92 basamağı olan Eğri Minarenin yüksekliği 30,6 metredir.
Eğri Minare üzerinde üç farklı eğiklik tespit edilmiştir. Zeminden itibaren 2° 28' 14.16'' eğik olan Eğri Minarenin üzerine oturduğu tablanın üstünden 3° 11' 18.08'' eğik olduğu tespit edilirken, üzerine oturduğu tabla ise 44' 48.59'' eğiktir. Eğri Minarenin eğik mi yapıldığı yoksa sonradan mı eğildiği hep merak edilmiştir. Araştırmalara göre Eğri Minare, ustası tarafından eğik yapıldığı genel görüş olarak kabul edilmiştir. Yaklaşık 800 yıldan beri ayakta kalan Eğri Minare, Selçuklu mimarisinin eşsiz örneklerinden biridir.

4) Selime Katedrali Ve Peribacaları

Selime Kasabası, Ihlara Vadisi'nin bitiş noktasındadır. Vadiden çıktığınızda peribacaları ve Selime Katedrali sizi karşılar. Katedral; kiliseler, kervan yolu ve peribacaları Kapadokya’ya gelen turistlerin gözdesidir.
Selime Katedrali iki katlı olarak inşa edilmiş, Kapadokya’nın en büyük katedralidir. Katedral VIII. yüzyıl ile XI. yüzyıl olarak tarihlenmektedir. Katedralde İsa’nın göğe çıkışı, Meryem gibi tasvirler vardır.
Selime katedrali ve manastırına çıkışta yüksek bir koridor karşımıza çıkar ki bu develerin çıkarıldığı kervan yolunun bir kısmıdır. Selime'de kurulan pazar nedeniyle, kervanlar Selime'ye gelmekte ve kervanların güvenliği için develer katedralin orta kesimine kadar çıkartılırdı. Bu kısmın üstüne de dinlenmek ve ibadet etmek isteyenler için Selime Katedrali ve Manastırı inşa edilmiştir.
Katedral içindeki mutfak dikkat çekmektedir. Piramit şeklinde yapılan mutfakta etrafı aydınlatmak için kandil yerleri yapılmıştır.
Selime Kale Manastırı'nın en önemli özelliklerinden biri de bölgedeki din adamlarının yetiştirildiği mekân olmasıdır. Ayrıca ilk yüksek sesli ayin de Selime Katedralinde yapılmıştır. Kayaların oyulmasıyla yapılan ve çoğu kilise olarak inşa edilmiş yapılar Bizans sanatının izlerini taşır. Ayrıca katedralin üst kısmının kale olarak inşa edilmesi dikkat çekmektedir.
Selime Katedralinin hemen karşısında bulunan Selime Sultan Türbesi, Selime bölgesine gelen ziyaretçilerin bir diğer uğrak yeridir. Selime üzerinden Aksaray istikametine gidenlerin Gülağaç kavşağından dönerek Kapadokya'nın ilk köy yerleşimi olan 10 bin 500 yıllık yerleşim alanı olan Aşıklı Höyük'ü ve 7 kilometre ilerdeki tarihi Demirci evlerini görmenizi tavsiye ederiz. Bu sayede Demirci üzerinden Saratlı Yeraltı Şehirlerine kısa sürede ulaşmakta mümkün olacaktır.
Yine Güzelyurt Selime hattından Aksaray istikametine gidenlerin veya Aksaray istikametinden gelenlerin mutlaka uğraması gerektiğini düşündüğümüz bir diğer noktada Çeltek ve Akhisar köyleri arasında yer alan Çanlı Kilise ve Manastırlar Tepesi'dir. Doğantarla Kasabası içerisinden Çeltek yoluna dönerek 13 kilometre ilerlediğinizde Çanlı Kilise'de olacaksınız.

5) Ulu Camii (Karamanoğlu Mehmed Bey Camii)

Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden olan Ulu Camii, Kılıçarslan'ın oğlu Rükneddin Mesud tarafından yaptırılmıştır. Karamanoğulları Dönemi'nde genişletme ve onarım çalışmaları yapılan caminin kitabesinde ''Bunun yapılmasını ve yenilenmesini merhum ve mağfur Ala-ed-din Bey'in oğlu yüce Sultan Mehmed, 811 yılında emretti'' yazar ve yine aynı kitabede caminin mimarı olan Mimar Firuz'un adı yazılmıştır. Osmanlı kayıtlarında ise caminin ismi ''Karamanoğlu Mehmed Bey Camii'' olarak geçmektedir.
Ulu Camii, kareye yakın bir planda, düzgün kesme taştan yapılmıştır. Anadolu Selçuklu beyliklerinin tipik süslemeleri ile bezenmiş olan batı cephesindeki taç kapıdan giriş yapılır. Kıble yönünde dört, kıbleye dik olarak üç, toplam on iki ayak bulunmaktadır. Bu ayaklar birbirine kemerlerle bağlıdır. Taç kapının solundan bir merdivenle üzeri çapraz tonoz örtülü olan kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. Camiinin içinde Selçuklu devri ahşap işçiliğinin şaheser örneği bir minberi vardır. Döneminin en ünlü ağaç oyma, sedef kakma ve kalem işleri ustalarından Nüştekin'ül Cemali tarafından yapılmıştır. Abanoz ağacından yapılan bu minberde usta; yazının, sedef kakmacılığın, ince ağaç işçiliğinin ve süslemenin her çeşit inceliğini bir arada kullanmıştır. Minberin üzerinde Kuran-ı Kerim’den Ayetler ile Selçuklu Sultanlarına ithafen methiyeler yazılı olup, çeşitli motiflerle de eser süslenerek zenginleştirilmiştir.Ayrıca Ulu Camide bulunan ve Selçuklu ile Osmanlı dönemine ait bir çok halı ve kilim seccade Aksaray Müzesi'nde koruma altına alınmış, bunlardan bir kısmı da müzede sergilenerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmuştur.

6) Acemhöyük

Acemhöyük Anadolu'nun 4 bin yıl önce en gözde maden üretim merkezi olarak bilinmektedir. Akad ve Hitit yazıtlarında adı geçen ünlü Asur kenti Puruşhattum… Bugünkü ismiyle Acemhöyük. Anadolu'nun en büyük höyüklerinden olan Acemhöyük, 700x600x20 metreküp hacimdeki höyük ve onu çevreleyen Aşağı Şehir'den oluşuyor.
Yeşilova Beldesi'ndeki Acemhöyük, Aksaray'ın kazı çalışması yapılan ilk ören yeridir. 1962 yılında Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında başlayan kazı çalışmaları 1989 yılından itibaren Prof. Dr. Aliye Öztan tarafından sürdürülmektedir. Kazılar 46 yıldır devam etmektedir. Prof. Dr. Nimet Özgüç yaptığı kazılarda, höyükte Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağları'na ait en az 12 katın varlığını, Aşağı Şehrin ise sadece Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda iskan edildiğini saptadı. Kent, Eski Tunç II (M.Ö. 2500) döneminden itibaren giderek gelişirken, en parlak dönemini Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda yaşadı. Bugün için nedeni bilinmeyen şiddetli bir yangın M.Ö. 18. yüzyılda, kentin tamamını sardı ve bu parlak döneme son verdi. Kent, bu felaketten kurtulanlar tarafından iki kez daha inşa edilirken, M.Ö. 17'nci yüzyılda tamamen terk edildi. Uzun bir aradan sonra, höyüğün batı ve güney yükseltilerinde yoğunlaşan son yerleşmeler, M.Ö. 6'ncı yüzyıldan başlayarak Roma Devri başlarına kadar sürdü.Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi sonrasında, İran Azerbaycanı'ndan bölgeye getirilen gruplardan üç oba höyüğün eteklerine yerleşirken, Acemhöyük adı da bu son yerleşenlerden ismini almıştır. Kazılarda Asur ticaret kolonilerine ilişkin önemli yapılar saptandı. Anadolu'nun en büyük höyüklerinden Acemhöyük'te, Sarıkaya Sarayı, Hatipler Sarayı, evler, damga ve silindir mühürler, çeşitli bezeme ve biçimlerde çanak çömlek, kumaş izleri ve boncuklar, altın süs eşyası, fildişi yapıtlar ve oyun tahtası gibi buluntular ortaya çıkarıldı. Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda yerli krallar tarafından yönetilen ve ticaretin de başkenti olan Kaniş-Neša'da ele geçen çivi yazılı belgelerde sözü edilen çok sayıdaki kentten sadece üçü ''Büyük Kral'' tarafından yönetilir. Acemhöyük'ün de bunlardan biri olduğu şüphesizdir. Büyük Kral, höyüğün güney kısmında yer alan Sarıkaya Sarayı'nda oturuyordu. 3 bin 600 metrekarelik bir alana oturan, iki katlı, günümüze kalmış alt katında 50 odası bulunan bu saray; çağının Anadolu'daki en iyi korunmuş ve en zengin buluntulara sahip yapısıdır.Sarıkaya Sarayı'na çok benzeyen ikinci anıtsal yapı ise Hatipler Sarayı'dır. Acemhöyük'ün Asur Ticaret Kolonileri Çağı'ndaki ilişkileri ve zenginliği şüphesiz saraylarındaki buluntularla anlaşılmaktadır. Büyük kısmı Sarıkaya Sarayı'nın üç odasında depolanmış bullalar (mühürlü kil topaklar) Acemhöyük'ün politik ve ticari ilişkilerinin olduğu bölge ve kişileri tanıtır. Baskıların çoğu Anadolu/Yerli stildeki damga mühürlere, diğerleri Eski Asur, Eski Babil ve Eski Suriye stillerine aittir. Mezopotamya'da kurulan ilk merkezi devlet olan Akad Devleti ile Acemhöyük arasında bir bağ vardır. Akadlar zamanına ait bir yazılı belgede Akad Kralı'nın, ticaret yapan bazı tüccarların Puruşhattum kentinden bahsetmesi üzerine bu kente sefer yaptığı yazılıdır. Filologlar, bu kentin Acemhöyük olduğu konusunda hemfikirlerdir. Acemhöyük'ün önemli maden yatakları ve ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle Anadolu'nun önemli bir maden üretim merkezi haline gelmiştir. Kent, 4 bin yıl öncesinde Anadolu'nun en gözde maden üretim merkezidir. Sarıkaya Sarayı ve onunla çağdaş konutlarda ele geçmiş gümüş ve bakır külçeler gerektiğinde para yerine kullanılmak ve bazı alaşımlarla madeni eserlerin üretilmesi için depolanmıştı. Altın, gümüş, tunç, bakır, kurşun gibi çeşitli metallerden yapılmış süs eşyaları, silahlar, tanrı/tanrıça figürinleri kentte ele geçen madeni eserlerin çeşitliliğini gösterir. Aksaray'da bu kazı alanları dışında çok sayıda höyük ve yerleşim alanı bulunmaktadır.

7) Aşıklı Höyük

Aşıklı Höyük avcı, toplayıcı ve göçerlerin yerleşik hayata geçtiği Orta Anadolu’da bilinen ilk köydür. Aşıklı halkı, esas olarak avcı ve toplayıcı bir topluluk olmanın yanı sıra ilk tarım topluluklarındandır.
Aşıklı Höyük nerededir?
Aksaray’ın Gülağaç ilçesi Kızılkaya köyündedir.
Mimarlık tarihi açısından Anadolu’nun geleneksel bitişik düzendeki dörtgen planlı kerpiç mimarisinin en eski örneği Aşıklı Höyük’te izlenir. Tıp tarihi açısından bir ilk de burada gerçekleşmiş ve genç bir kadına dünyadaki ilk beyin ameliyatı yapılmıştır. Ameliyat izlerinin bulunduğu kafatası ve Aşıklı Höyük’ten çıkarılan diğer buluntular Aksaray Müzesi’nde sergilenmektedir. Araştırmalar, Aşıklı halkının yerleşik hayata geçtikten sonra tarımla uğraşmaya başladığını göstermektedir. Daha önce yabani halde toplanan tahıllar ve bitkiler, Aşıklı sakinleri tarafından ilk kez tarıma alınmıştır. Arpa, buğday, mercimekgillerin hem yabani hem tarıma alınmış türleri karbonlaşmış tabakalar halinde kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda bulunan hayvan kalıntıları, yoğun ve bilinçli avcılık yapan yerleşiklerin en sık avladıkları hayvanların koyun, keçi, yaban sığırı, domuz, kızıl geyik, alageyik ve karaca olduğunu göstermektedir. Bölgenin jeolojik oluşumundan kaynaklanan ve volkanik cam adıyla bilinen obsidyen, Aşıklı halkının avcılık, kasaplık, post ve deri işçiliği gibi her türlü günlük faaliyetlerini yürütmelerini sağlayan aletlerin ve silahların hammaddesi olmuştur.
On bin yıllık geçmişe sahip Aşıklı Höyük 2009 yılında ziyarete açılmıştır.

8) Narlıgöl

Aksaray-Niğde sınırında bulunan, kalsiyum, sodyum ve bikarbonat açısından çok zengin olduğu için çeşitli hastalıklara iyi geldiği belirtilen Narlıgöl (Acıgöl) termal suyu, yerli ve yabancı turistler tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Dört mevsim farklı doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini büyüleyen krater gölü Narlıgöl, 65 derece sıcaklıktaki suyu sayesinde termal turizm potansiyeliyle de dikkat çekiyor.
Özellikle sedef başta olmak üzere romatizmal ve cilt hastalıklarının tedavisine uygun olan şifalı suyun kan dolaşımı, kalp, damar, tansiyon ve nörolojik hastalıklara da iyi geldiği düşünülüyor. Ayrıca uygun dozda kullanılması helyoterapi imkânı da sunuyor.
Son yıllarda Narlıgöl, su seviyesinin azalmasına bağlı olarak kalp şeklini alırken, eşsiz ve romantik görüntüsüyle ziyaretçilerini kendisine hayran bırakmaktadır.

9) Zinciriye Medresesi

nciriye Medresesi Karamanoğullarından Yahşi Bey tarafından 1336 yılında yaptırılmıştır. Yerel (tüf) kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılan medrese dört eyvanlı ve açık avlulu medrese planı düzenindedir. Portali Selçuklu geleneğini devam ettiren plastik Selçuklu motifleriyle işlenmiş, eyvanlar bitkisel ve geometrik biçimlerle tezyin edilmiştir. Medresenin diğer bir özelliği de dış duvarları üzerinde yer alan dendanelerden dolayı bir kale görünümü sergilemesidir.
Zinciriye Medresesi plan itibarıyla, dört eyvanlı, revaklı, üzeri tonoz ve kubbe ile örtülü 8 bölmeli, üstü açık avluludur. Giriş doğudaki Taç kapıdan sağlanmakta olup bu kapı istalaktit ve mihrapçıklarla süslü, basık kemerlidir. Eyvanlar tonoz örtülü olup bitkisel ve geometrik motiflerle bezemelidir. Üstü açık avlunun etrafında revaklardan sonra tonoz örtülü, değişik büyüklükte 6 oda, batıdaki ana eyvanın kuzey ve güneyinde ise üzeri kubbe ile kapatılmış iki büyük oda mevcuttur. Zinciriye Medresesi, tarihte iz bırakan önemli eğitim kurumlarından birisidir. Bu medresede yetişen pek çok ilim-irfan erbabı şahsiyetler, Anadolu’ya ışık saçmış ve Türk-İslam tarihine yön veren gelişmelere vesile olmuşlardır. Bunlardan en önemlisi olan ve Muhammed Fahr-üd-din Razi’nin soyundan geldiği muhtemel olan; hadis, tefsir, fıkıh, ahlak, edebiyat ve tıp dallarında bir çok eseri bulunan Cemaleddin Aksaray-i’ bu medresenin ilk Müderrislerindendir.
Medrese, Osmanlı Devleti'nin son zamanında hapishane olarak kullanılırken, 1985 yılında ise Aksaray Müzesi olarak işlev görmeye başladı. Müzenin taşınmasının ardından restore edilen medrese günümüzde Aksaray Belediyesi tarafından sosyal ve kültürel etkinliklerde değerlendirilmektedir.

10) Aziz Gregorius Kilisesi

Aziz Gregorius Kilisesi
Kapadokya'daki en erken Hıristiyanlık Dönemi eserlerinden birisi olup, Ortodoks dünyası için büyük önem taşımaktadır.
Aziz Gregorius Kilisesi nerededir?
Aksaray'a 38 kilometre uzaklıkta, Güzelyurt ilçe merkezindedir.
Kilise İmparator Theodosius tarafından, Nenezili din bilgini Aziz Gregorius Theologos adına 385 yılında kapalı haç planında inşa edildi. Daha sonra çeşitli değişikliklere uğrayan kilisenin çan kulesi minare haline getirilerek camiye çevrildi. Kilise Cami’nin apsisinde bulunan ahşaptan yapılmış ve üzeri kök boyayla boyanmış ikonastasis, kilisenin camiye çevrilmesiyle yerinden taşınarak mihrap olarak düzenlendi. Ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden biri olan bu eserin yanı sıra Rus Çarı II. Nikola tarafından gönderilen ahşap anbon, ikonastasisi tamamlar niteliktedir.
Bahçenin kuzeyinde ibadethanenin misafirhanesi bulunmaktadır. Kilise Cami’nin yanında otuz beş basamak merdivenle inilen yer altı suyu, ayazma, bulunmaktadır.

11) Yılanlı Kilise

Serbest Yunan Haçı planında tasarlanmıştır. Kilisenin güneyinde yer alan dehlizden beşik tonozlu nartekse geçilir. Narteksin kuzeyinde, enlemesine dikdörtgen planlı küçük bir mezar şapeli yer alır. Geniş ve yüksek kemerli bir geçit kiliseyle narteksin bütünleşmesini sağlar. Kuzey, güney ve doğudaki dar haç kolları, tavanı kabartma bir haçla bezeli merkez mekânı çevreler. Doğudaki apsis basit korkuluk levhalarıyla sınırlanır ve bir altar içerir.
Freskolar 9'ncu yüzyıla veya 11'inci yüzyılın birinci yarısı ile 12'nci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Narteks tonozunda ve batı duvarında Son Yargı; kuzey duvarında -bugün mevcut olmayan bir sahne- Lazarus'un Diriltilmesi, Kudüs'e Giriş; doğudaki kemerin iç yüzeyinde ortada İsa, yanlarda melekler, alttaki payelerde kuzeyde Yoakim, Anna, güneyde Zekeriya, Elizabet; doğu haç kolunun tonozunda kuzeyde (Meryem’e) Müjde, güneyde Ziyaret; altında Ioannes Prodromos, loannes Khrysostomos; zafer kemeri doğu yüzünde Stephanos ve Gamaliel; iç yüzünde Süleyman, İlyas, Davud, Enok; ap¬sis kubbesinde İsa'nın Göğe Yükselişi; alttaki şeritte ortada tahtta Meryem ve Çocuk İsa, yanlarda Flavariler-Simeon, Thomas, Yahya, Lukas, Paulus, Petrus, Matta, Markus, Bartolomeus, Yakub, Philippus; kuzey haç kolu tonozun¬da batıda Basileios, doğuda Gregorios; duvarda altta Son Akşam Yemeği, üstte Çarmıhta İsa; güney haç kolu tonozunda batıda Athenogenes, doğuda Nikolaos, ortada Mikail ve Cebrail; duvarda altta Koimesis (Meryem’in ölümü), üstte Konstantin ve Helena; güneydeki dehlizin güney duvarında Mısırlı Meryem’in Komminyonu (takdisi), Mısırlı Meryem'in Gömülmesi; batı duvarında Daniel Arslanlar Arasında; kuzeydeki mezar şapelindeki arkosoliumda Deesis sahneleri izlenmektedir.
Ayrıca batı duvarında yılanlar tarafından saldırıya uğramış dört kadın bulunmaktadır. Birinci kadın, çocuklarını terk eden bir kadındır; sekiz yılanın saldırısına uğramış ve her yerinden ısırılmaktadır. İkinci kadın, çocuklarını beslemediği için iki yılan tarafından göğüslerinden ısırılmaktadır. Üçüncü kadın, iftirada bulunduğu için dilinden ve dördüncü kadın ise itaatsizliğinden dolayı kulaklarından yılanlar tarafından ısırılarak cezalandırılmaktadır.

12) Güzelyurt / Gelveri Evleri

1924 yılına kadar, Güzelyurt’ta (Gelveri) Rum ve Türk nüfus barış içinde bir arada yaşamıştır. Kurtuluş Savaşı'nın ardından gerçekleşen mübadele ile Güzelyurt’lu Rumlar, göç ederek Yunanistan’ın Kavala şehrine bağlı Nea Kalvari’ye yerleştirilmiştir. Yunanistan’dan gelen Türklerse, Güzelyurt’tan göç eden Rumların evlerine yerleşmişlerdir. Gelveri evlerine yerleşen Türkler, yapılara sahip çıkarak bugünlere gelmesini sağlamışlardır. Antik değer taşıyan bu evler birer birer restore edilerek Kapadokya turizmine kazandırılmaktadır.Güzelyurt'taki tarihi kemerli taş binalar ile kayadan oyma mekanlar birleştirilerek restorasyonunun ardından butik otellere dönüştürülmektedir. Güzelyurt’taki yarı kayaya oyma, ön cepheleri işlemeli Rum Evleri, Kapadokya mimarisinin en güzel örneklerini teşkil eder. Güzelyurt’un ilk yerleşim yeri Aşağı Mahalledeki Aya Gregorius Theologos Kilisesi çevresindeki kaya mekânlardı. Kaya konutların ön kısmına tonoz örtü sistemiyle yapılar eklendi. Bunun sonucu olarak önü yapı arkası kayaya oyma olan konutlar kullanılmaya başlandı. 19 ve 20. yüzyıllarda ise Yukarı Mahallede kaya oymalarına konutlar inşa edildi. Güzelyurt evlerinin çatılarında kemer sistemi kullanılmaktadır. Bu özelliğiyle Güzelyurt evleri 100–200 yıldır sapasağlam ayakta kalmaktadır. Güzelyurt evlerinin giriş kapılarında evin yapım tarihini görmek mümkündür. Güzelyurt’taki tarihi evler, bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.

13) Çanlı Kilise

Bugüne kadar içerisinden çıkarılan mumyaları ile dikkat çeken Çanlı Kilise aynı zamanda önemli bir dini merkezdir.
Çanlı Kilise Nerede?
Aksaray’a 17 kilometre uzaklıkta Akhisar Köyü'nün 4 kilometre kuzeydoğusunda çevreye hâkim bir alan üzerinde yer alan Çanlı Kilise, aynı zamanda Hasan Dağı'nın karşısında en iyi manzara fotoğrafı çekebileceğiniz noktada yer almaktadır.
Yapılan kazılar sonucunda mangırlar, kurşundan ampuller, cam bilezik parçaları, madeni küpeler, yüzükler, yazılı belgeler, mumyalar ve mumya parçaları gibi buluntular ele geçmiştir. Çanlı Kilise'nin iç kısmı Hz. İsa ve Havarilerini konu alan fresklerle süslenmiştir. Çanlı Kilise ve çevresi keşfedilmesi, turizme kazandırılması gereken önemli alanlardan birisidir. Kilise ve çevresinde kayalara oyulmuş, tarihi 10'uncu yüzyıldan 14'üncü yüzyıla kadar uzanan çeşitli boyutlarda evler yer almaktadır. Yapılan araştırmalarda büyük evlerin bölge halkının fakirleştiği zamanlarda birden çok ailenin yaşamını sürdürülmesini sağlayabilmek amacıyla parçalara bölündüğü anlaşılmıştır.
Çanlı Kilise'nin doğusunda kalan yerleşim bölgesindeki mimari yüzey araştırmasında iki büyük kilise, iki şapel ve bunların yakınındaki odacıklardan meydana gelen bir manastır tespit edilmiştir.

14) Ağaçaltı Kilisesi

Ağaçaltı (Daniel Pantonassa) Kilisesi serbest haç planlıdır. Merkez mekanı yüksek kasnaklı bir kubbeyle, haç kolları beşik tonozla örtülüdür. Preikonaklast teknikle yapılan kilisedeki freskler 9-11'inci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Merkez mekâna açılan ana apsis ve güney yan apsis yıkılmıştır. Kuzeybatıdaki köşe odası beşik tonozludur; oda yuvarlak kemerli açıklıklarla kuzey ve batı haç kollarına bağlanır. Bugün yapıya yıkık olan ana apsisten girilir. Orijinal girişleri batı kolun güney ve kuzeybatı köşe odasının kuzey duvarındadır. Güney haç kolu tonozunun doğu yarısında müjde; alınlığında ziyaret, doğum; batı yarısında üç müneccimin gelişi; kuzey haç kolu tonozunun doğu yarısında Mısır'a kaçış; alınlığında vaftiz; batı yarısında Koimesis (Meryem'in ölümü); batı haç kolu tonozunda bitkisel ve geometrik süslemeler, simurv tasviri; alınlığında Daniel Aslanlar Arasında; kubbede İsa'nın Göğe Yükselişi; kasnağında Havariler ve Peygamberler izlenmektedir.

15) Aksaray Müzesi

Kapadokya Bölgesi’nin giriş kapısı olan Aksaray’da ilk müzecilik faaliyetleri 1969 yılında şehir merkezinde bulunan tarihi Zinciriye Medresesi’nde başlamıştır. 2006 yılında şimdiki yerine taşınan Aksaray Müzesi 2014 yılında gerçekleştirilen teşhir-tanzim çalışmaları kapsamında yenilenerek kronolojik teşhir düzeniyle tekrar ziyarete açılmıştır. 10 bin 200 metrekare açık alan ve 2 bin 400 metrekarelik kapalı alana sahip olan müze binası Anadolu Selçuklu kümbetlerinden ve Aksaray'da bulunan peribacalarından esinlenerek eklektik sanat anlayışıyla planlanmış olup üç katlıdır.
Müzede satın alma, bağış ve Aksaray sınırları içerisinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda elde edilmiş toplam 15 bin 639 adet eser bulunmaktadır. 166 mühür, 2 fosil kalıntısı olmak üzere toplam 6 bin 432 adet eser bulunmaktadır. Aşıklı Höyük, Musular, Güvercinkayası ve Gelveri, Acemhöyük, Mumyalar, Etnografik Eserler salonu ile kronolojinin devamı olarak; Demir Çağı, Helenistik Çağ, Roma, Doğu Roma ve Anadolu Selçuklu Dönemleri'ne tarihlenen eserler sergilenmektedir.

16) Tuz Gölü

Aksaray'ın sınırları içerisinde yer alan kuş cenneti Tuz Gölü ve çevresi; barınma, kışlama ve kuluçka imkanıyla yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yaparken, endemik bitkileriyle de dikkat çekmektedir. Tuz Gölü, çevresindeki küçük göl ve bataklıklarda yaşayan kuş varlığı ile birlikte Türkiye'nin en zengin havzalarından birisidir. Bu bölge yaban kuşlarının göç güzergahı üzerinde yer alırken, bozkırın ortasında Tuz Gölü ve çevresi dışında önemli bir sulak alan olmaması, göçmen kuşları Tuz Gölü'ne yönlendirmektedir. Tuz oranının yüksek olması nedeniyle kış mevsiminde donmayan göl, göçmen kuşlar için aynı zamanda iyi bir barınaktır.
Kuşlar için dinlenme, beslenme ve kışlama alanı olan Tuz Gölü ve çevresini ayrıcalıklı kılan bir başka özellikse önemli bir kuluçka sahası olmasıdır. Gölde flamingo, turna, yaban kazı, kılıçgaga, angut ve benzeri kuşların yanı sıra yağmurcunlar ve yaban ördekleri gruplar halinde yaşamaktadır. Göl çevresindeki küçük göller, su birikintileri ve bataklıklarda ise bataklık kırlangıcı, suna, angut ve martı türleri hayatını sürdürmektedir. Kuraklığa Dayanıklı Bitkilerin Gen Bankası Tuz Gölü biyolojik çeşitlilik bakımından çok özel ve önemli bir habitata sahip bulunmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen tuzcul ve kuraklığa dayanıklı birçok endemik bitki türü göl çevresinde bulunurken, birçok hayvan türü de bölgede barınır. Tuz Gölü kapalı havzasında oluşan tuzlu tavaya uyum sağlamış bitki topluluğu da burada bulunmakta. Bu tip alanlarda yaşamaya adapte olmuş halofit (tuzcul) bitkiler Eskil ve Eşmekaya tuzlalarında oldukça zengindir.
Tuz Gölü özellikle tuza ve kuraklığa dayanıklı türlerin bir gen bankası niteliğindedir. Bir başka ifadeyle Tuz Gölü, genetik rezerv alanı konumundadır. Tuza ve kuraklığa dayanıklı ırklar içeren bu türler, hızla kuraklaşan ve çoraklaşan dünyamızda paha biçilmez bir genetik kaynaktır. Gelecekte küresel ısınma nedeniyle bitki yetiştirmekte sorun yaşanması halinde, Tuz Gölü Havzası'nda yetişen endemik bitkilerin genleri sebze ve meyvelere aktarılarak, açık kapatılabilecektir.
Tuz Gölü, hem faunistik bakımdan hem de floristik bakımdan son derece zengin bir alandır. Tuzlu alanlar genelde endemik tür içermezken, Tuz Gölü'nün endemik tür zengini olması dikkat çekicidir. Tuz Gölü çevresinde 38'e yakın endemik tür bulunurken, bunlardan yaklaşık 20'ye yakını da sadece Tuz Gölü ve çevresindeki Eskil ve Eşmekaya'da yer almaktadır. Tuz Gölü endemik bitki türleri, yüzlerce kuş türü ve Tuz Gölü'ndeki gün batımında oluşan kızıllıkla birlikte önemli bir foto safari potansiyeline sahiptir. Eskil'den başlanacak foto safaride, endemik bitkilerle birlikte bataklık, küçük göletler ve Tuz Gölü içindeki kuş türleri fotoğraflanabilir. Gün batımında ise Tuz Gölü'nde oluşan kızıllığın göl yüzeyine düşmesiyle birlikte oluşan ters ışık, fotoğraf tutkunları için unutulmaz kareler sunar.

17) Bezirhane

Ala Kilise’nin bitişiğinde kayalara oyularak yapılmış olan Bezirhane’ye, kemerli bir girişle ulaşılmaktadır. Bezirhane içerisinde ahşap malzemeden yapılmış bezir yağı havuz teşkilatı bulunmaktadır. 12-13'üncü yüzyıllar arasına tarihlenen Bezirhane, tek nefli uzunlamasına dikdörtgen planlıdır. Yapının tavan ve duvarlarında yer alan Vaftiz, Metamorfosis, Fırında Üç İbrani Genci, Deesis, Aziz ve Martirler sahnesinin bulunduğu freskolar aşırı nem sonucu tahrip olmuştur. Bezirhaneler yapıldığı dönemlerde bölge halkının aydınlatmada kullandığı bezir yağı üretim yerleridir. Izgın adı verilen bir ot türünün bezirhanede ezilip işlenmesinin ardından ottan çıkarılan yağın işlenmesi sonucunda bezir yağı elde edilirdi. Elde edilen yağlar, kiliseler, kaya oyma mekanlar ile yeraltı şehirlerinin, kandiller vasıtası ile aydınlatılmasında kullanılırdı.

18) Ala Kilise

Anıtsal boyutlardaki kapalı Yunan Haçı tipindeki kilisede kubbe köşe odalarını sınırlayan duvarlar üzerinde yükselmektedir. Merkez mekân ve haç kolları, kubbe, köşe odaları beşik tonozla örtülüdür. Duvarları ve örtü sistemini kaplayan freskoları kısmen harap olmuş, mevcut sahneler ise kaim bir kir ve is tabakası altında kalmıştır. Manastır mekânlarını içeren kaya kütlesinin cephesi, üstten kör kemerli bir kornişle sınırlanan ve dört payenin oluşturduğu dikine üç bölümden ibarettir. Her bir bölüm iki silme ile üç yatay şeride ayrılmıştır. Üstteki şerit hepsinde kör kemerli bir arkadla bezenmiştir. Soldaki dikine bölüm diğer kısımların iki katı genişliğinde olup kilisenin giriş kapısını da içine almaktadır. Ortadaki bölümün alt kısmında, üçgen alınlıklarla taçlandırılan at nalı kemerli iki sağır niş izlenmektedir. Sağdakinde manastırın diğer mekânlarına geçişi sağlayan kapısı vardır.
Freskolar 10'uncu yüzyılın sonu veya 11'inci yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir. Güneydeki haç kolunun güney alınlığında Ziyaret; kuzey haç kolunun kuzey alınlığında İsa’nın Doğumu; batı alınlığında Anastasis (İsa’nın Cehenneme İnmesi); batı haç kolunda güney alınlığında Kudüs’e Giriş; kuzey alınlığında Son Akşam Yemeği; güneybatı köşe mekanı kuzey duvarında Fırında Üç İbrani Genci; güney duvarında Mısırlı Meryem’in Takdis Edilmesi, Zosimus’un Mısırlı Meryem’e Paltosunu Vermesi ve aziz tasvirleri işlenmiştir.

19) Sümbüllü Kilise

Kilise tek nefli uzunlamasına dikdörtgen planlı tasarlanmıştır. Manastır mekânları iki kat halinde kaya kütlesine oyulmuştur. Altta kilise, üstte ise bir merdivenle ulaşılan cepheye paralel beşik tonozlu bir mekân vardır. Cephe altta kabaca şekillendirilmiş, buna karşılık üstte duvar payeleri ile beş mekan birimine ayrılmış, bu bölümlere yuvarlak kemerli kapılar ve kör nişler yapılmıştır. İtina ile işlenmiş kör arkadlı bir silme cepheyi üstte sınırlamaktadır.
Tek nefli kilisenin düz tavanına doğuda basık bir kubbe oyulmuştur. Kuzey ve güneyde yer alan yan odalar doğuda birer apsisle sonuçlanır. Güneydeki mekân düz tavanlı, kuzeydeki beşik tonozludur. Batıda yer alan narteks, kilise ve güney yan odayla bağlanmaktadır. Freskolar 10'uncu ve 12'inci yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. Apsis kubbesinde Mikail ve Cebrail arasında Meryem Blakhernatissa; alt şeritte piskoposlar; güneydeki odanın güney duvarında Müjde; apsisinde Koimesis (Meryem’in ölümü); kuzeydeki odanın apsisinde İsa'nın Tapınağa Takdimi; ana mekânın kubbesinde İsa Pantokrator, güney duvarında Fırında Üç İbrani Genci ve diğer azizler tasvir edilmiştir.

20) Kırkdamaltı Kilisesi

Düzensiz altıgen planlı kilise düz tavanlıdır; tavan doğuda apsis önünde iç bükey oyulmuştur. Yıkılan apsis, giriş şeklinde kullanılmaktadır ve orijinal kapı kuzey duvardadır. Duvarlarda yer alan nişlerin çoğunlukla sonradan yapıldığı, freskoları tahrip etmelerinden anlaşılmaktadır. Kilisenin zemininde ve nişlerinde mezarlar görülür. Kuzeybatıdaki niş üzerinde yer alan ve Martir Georgios ile birlikte tasvir edilmiş banileri gösteren freskonun kitabesine göre kilise, "Amirarzes" (özel askeri kuvvetlerini yetiştirmesi için kendisine tımar arazisi verilmiş komutan) Basileios'un eşi Tamara tarafından II. Sultan Mesud ve İmparator II. Andronikos'un hüküm sürdükleri dönemde -1283 ile 1295 yılları arasında- dekore edilmiştir. Kitabenin metni şöyledir: "Şerefli Büyük Martir Aziz Georgios adına kurulan bu tapınak Amirarzes Basileios Giag(oupes)'in eşi ve karşıda resmedilmiş olan Tamara'nın yardımlarıyla büyük istek ve güçlüklerle muhteşem bir şekilde dekore edilmiştir. Ey çilekeş Kapadokyalı Martir Georgios. Yüceler yücesi, soylular soylusu Büyük Sultan Mesud'un hükmü altında, Andronikos Efendimiz Romalılar üzerinde hüküm sürerken..." Tasvirde elinde bir kilise maketiyle gösterilen baniye, muhtemelen Gürcü asıllı bir prensestir.
Kilisenin tavanındaki diğer bir kitabede bu yapıya bağışladığı araziden söz edilmektedir: "Ben naçiz Tamara, yaptırdığım bu tapınak için yamaç üzerindeki bir üzüm bağının arazisini, Şiara Phatenes'ten satın almış olduğum bağı bağışlıyorum." Bani freskosunun sağındaki mezar nişinde ise, kısmen silinmiş üçüncü bir kitabe yer alır: "Ruhumu günahlardan arındır, öyle ki, bir din adamının ruhu kadar arındır. ... senin hizmetkârın..." ifadesi yer almaktadır. Sol tarafı yıkılmış apsis kubbesinde Deesis sahnesi; alttaki şeritte Piskopos Athenogenes, Blasios, Nikolaos ve Diakon Stephanos; zafer kemeri içinde Kosmas, Damianos, Thalelaios ve Rafael; kuzeydeki kapı alınlığında Georgios; tavanda kapı hizasında Sergios, Bakhos, Leontios; tavanda batıda Metamorphosis (başkalaşım); güneyde çarmıhta İsa; doğuda İsa'nın Göğe Yükselişi; kuzeybatı duvarda Georgios; baniler ve Georgios; Koimesis (Meryem'in ölümü); güneybatı duvarda (İsa’nın) Doğumu, Marina Belzebuth; güney duvarda Georgios ve Demetrios; ayrıca bazı aziz tasvirleri görülmektedir.

21) Direkli Kilise

Kilisenin kapalı Yunan Haçı tipindeki planı, dört serbest direkli tasarlanmıştır. Manastır mekânlarını barındıran kayanın vadiye bakan cephesi dört paye ile üç bölüme ayrılmış, üstte kör kemerli bir frizle sınırlandırılmıştır. Batıdaki bölüm, giriş holü kapısını ve üzerindeki katın penceresini; ortadaki bölüm, kilise narteksinin girişini; doğudaki bölüm, kilisenin ikiz penceresini içermektedir. Orijinalde ahşap bir tavanla iki kata ayrılan holün güneyinde iki oda, doğusunda ise kilise ile şapel yer alır. Kilise dört serbest destekli kapalı Yunan Haçı tipinin bir temsilcisidir; merkezi pandantifli kubbe, haç kolları beşik tonozlu, köşe mekânları düz tavanlıdır. Basit korkuluk levhalarıyla sınırlanan üç apsis birer altar barındırır.
Güneyindeki beşik tonozlu şapelin zemininde ve güney duvarındaki nişte, ayrıca kilise ve şapelin nartekslerinin zemininde mezarlar görülür. Kuzey yan apsis ve ana apsisteki silmede yer alan kitabe yardımı ile freskolar İmparator II. Basileios ve VIII. Konstantinos’un birlikte hüküm sürdükleri 976-1025 arasına tarihlenmektedir. "(Senin) hizmetkârın (..bani adı..)'in (kurtulması) ve günahlarının affı için" - "(bu kilise) İmparator Basileios ve Konstantinos döneminde (inşa edilmiştir veya bezenmiştir)."
Ana apsis kubbesinde iki başmelek ve Petrus ile Paulus tasvirleriyle genişletilmiş bir Deesis; alttaki şeritte ortada Meryem Orans, iki yanında dörder piskopos; kuzey yan apsis kubbesinde Meryem ve Çocuk İsa, yanlarda Zekeriya, Yoakim ve iki melek; alttaki şeritte üç piskopos ve bir martir; zafer kemeri alınlığında İsa ve iki melek, iç yüzeyinde madalyonlar içinde peygamberler görülmektedir. Ayrıca duvar yüzeyleri ve payelerde aziz, martir ve martirelerin tasvirleri izlenmektedir.

22) Karagedik Kilisesi

Yapı dört serbest destekli, gelişmiş kapalı Yunan Haçı tipinde inşa edilmiştir. Kilise, kuzey duvarı hariç tamamen yıkılmıştır. Orijinalde merkez mekân dört paye üzerinde yükselen pandantifli bir kubbe, diğer mekânlar ise beşik tonozlarla örtülmekteydi. Apsis, içten at nalı, dıştan yedi cepheli, yan apsisler ise iç ve dıştan yuvarlaktı. Kademeli kör kemerlerle bölünen kuzey cephede duvar örgüsünde kullanılan kesme taşın yanı sıra, pencere ve nişlerdeki tuğlalar, süsleme amacıyla yerleştirilen sekiz kollu ışın motifini içeren madalyonlar ve derz üzerindeki pembe sıvaya uygulanan çizgiler, çok renkliliği ve dekoratif görüntüyü amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktaydı.
Yapıdaki freskolar 10'ncu veya 11'inci yüzyıllara tarihlenmekte ancak mimari özelliklerin Geç Bizans Dönemi'ne yakınlığı vurgulanmaktadır. Eski yayınlarda tanıtılan birçok tasvir bugün kaybolmuştur: Kilisenin 2011 yılında yıkılmasından önce Bema duvarındaki İsa'nın Tapınağa Takdimi, Mısır'dan Dönüş, Musa'nın Denenmesi; kuzey apsisteki Meryem ve Çocuk İsa; güney duvardaki İsa Golgota Yolunda; Prothesis'teki Zekeriya'ya Müjde, Vaftizci Yahya'ya İsim Verilmesi ve bazı azizler malesef kaybolanlar arasındadır. Mevcut olanlar: Prothesis'te Zekeriya'nın Öldürülmesi, Elizabeth'in Takip Edilmesi, Salome'nin Vaftizci Yahya’nın Başını Yıkaması; güneydoğudaki köşe odasının kuzey duvarındaki Aziz Georgios’un Şehit Edilmesini gösteren sahneler.
11. yüzyılda yapılan bu kilise, üzerine düşen kaya parçalarından zarar görmüş, çatısı ile kuzey duvarı hariç kalan duvarlar yıkılmıştır.

23) Bahattin Samanlığı Kilisesi

Tek nefli, tek apsisli beşik tonozla örtülmüştür. Kilisenin kuzey ve güney duvarlarında bulunan nişler, İsa'nın yaşamını konu alan İncil kaynaklı geniş bir siklusla bezenmiştir. Freskolar 10'uncu yüzyılın ortası ile sonu arasına veya 11'inci yüzyılın birinci yarısına tarihlenmektedir. Apsis kubbesinde tahtta İsa, Mikail, Cebrail ve madalyonlarda Petrus ve Paulus; zafer kemerinde İsa ve iki melek, kemer içinde peygamberler, güney tonoz yarısı üst şeritte (Meryem’e) Müjde, Ziyaret, Su Deneyi, Beytüllâhim'e Yolculuk; batı tonoz alınlığında (İsa’nın) Doğum; kuzey tonoz yarısı üst şeridinde Üç Müneccimin Tapınması, Yusuf'un Rüyası, Mısır'a Kaçış; güney tonozun yarısı alt şeridinde Masum Çocukların Öldürülmesi, Zekeriya'nın Öldürülmesi, Elizabeth'in Takip Edilmesi; kuzey tonozdaki alt şeritte İsa'nın Tapınağa Takdimi, Vaftizci Yahya'nın Görevlendirilmesi; güney duvarın doğusundaki nişte Lazarus'un Diriltilmesi; batısındaki nişte Kudüs'e Giriş; batı duvarın güneyindeki nişte Son Akşam Yemeği; kuzey duvarın batısındaki nişte İhanet sahnesi, İsa Çarmıhta, İsa’nın Gömülmesi; doğusundaki Mezar Başında Kadınlar, Anastasis (İsa'nın cehenneme inmesi), İsa'nın iki Meryem'e Görünmesi konuları işlenmiştir.

24) Pürenliseki Kilisesi

Kilisenin planı iki neflidir. Beşik tonozla örtülü nefler iki paye ve üçlü kemer açıklığı ile sınırlanır. Kuzey nefin batısında yer alan narteks zemininde mezarlar mevcuttur. Freskolar 10'uncu yüzyıl başı ile 12'nci yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Narteks tonozunun güneyinde ve güney duvarda Sivaslı Kırk Martirler, güney alınlığında Deesis, batı duvarında Son Yargı görülür. Güney nefin apsis kubbesinde Peygamberlerin Kehaneti, altındaki şeritte ortada Meryem, yanlarda piskoposlar; tonozun ortasındaki şeritte madalyonlar içinde peygamberlerin tasvirleri; tonozun güney yarısında üst şeritte Müjde, Ziyaret, Su Deneyi, Beytüllâhim'e Yolculuk; tonozun batı alınlığında Doğum, Üç Müneccimin ve Çobanların Tapınması; alt şeritte Vaftiz, Kudüs'e Giriş, Son Akşam Yemeği; tonozun kuzey yarısında üst şeritte Mısır'a Kaçış, Kadınlar Boş Mezar Başında, Anastasis (İsa'nın cehenneme inmesi); alt şeritte İhanet, İsa'nın Yakalanması, İsa Pilatus'un Önünde, Kayafa ve Çarmıhta İsa, İsa'nın Gömülmesi; zafer kemerinde İsa'nın Göğe Yükselişi; batı duvarda altta Daniel Arslanlar Arasında ve azizler izlenmektedir.

whatsapp ile iletişime geç